Dizinin ilk fragmanında modern, çağdaş, laik kadın modelinin ön yargıları ve bakış açısı eleştirel bir dille işlenirken sonraki bölümlerde durum değişti. Zira çapçağdaş Kıvılcım Hanım, dünürleriyle ilgili tüm düşüncelerinde tek tek haklı çıkmaya başladı. Muhafazakar dünürler yavaş yavaş modern ailede yetişmiş olan gelinlerine baskı yapmaya başladılar. Senarist, muhafazakar aileyi basit, az cahil, sonradan görme, el öptürmeye, çeyiz göstermeye bayılan oldukça geleneksel bir çizgide anlatmış. Evde ayakkabı çıkarmaları bile çağlar öncesinde kalmış ilkel bir davranış gibi büyüteçle işleniyor. Dindarlıkla ilgili bir malumatları olmadığı filmin her karesinde sırıtıyor.
Tesettürlü genç kız, görümce rolünde ve filmin en itici karakteri. Dedikoducu, suratsız ve de antipatik halleriyle başörtülülerin ne kadar yabani olduğunu izleyiciye hatırlatmak için orda bulunuyor. Açık kızlar trafikte sakarlık yaparken bile tatlıdır, şirindir. Ama bu kız her nedense arabayı park edemeyip çarparken de sevimsiz. Annesi daha makul ve sempatik olsa da açık gelininin serbest hallerinden oldukça rahatsız. Baba karakteri yani Abdullah Bey, fırça bıyıklarıyla aslında dindar görüntüsünden epeyce uzak. Oğlunun düğününe açık saçık karnaval dansçılarının çağrılmasına bile tepki göstermeyi beceremeyen pasif bir muhafazakar olarak kaldı hafızalarda.
Diğer dikkat çeken ayrıntı ise Kıvılcım'ın eski kocasının yine açık olan nişanlısının zengin dünürlerine yalakalık yapmak için bir günde kapanıp onlarla iş ilişkileri kurmak istemesi. Bu tavır bazı açıkların dünyevi menfaatler için kapanıverdiği algısını da göz önüne getirmekte.
Filmin en olumlu karakteri amca yani Ömer Bey. Dindar ailede olmasına rağmen her iki tarafın hassasiyetlerini de anlayıp orta yolu bulmaya çalışan tek kişi. Bu karakter de filmin gidişatına bakınca mosmodern Kıvılcım Hanım'a abayı yakıp kendi fikirlerinden taviz vermek zorunda kalacak gibi görünüyor.
Başörtülüler, dindarlar filmlerde ya yok sayılır ya da aynı bu dizideki gibi uzaylı davranışlarıyla anılır. Toplumumuzun belki de %60-70'i bu tip geleneksel yahut muhafazakar aile yapısına sahip olmasına rağmen.
Yıllardır İslamofobik algıları kırmak için Müslümanların terörist olmadığı, İslam'ın yeryüzünün yaşanılır olması için en güzel din olduğu, kaliteli filmler çekilebilseydi tüm dünya ülkelerine pekâlâ anlatılabilirdi. Dindarların, tesettürlülerin öcü olduğu algısı da yıkılabilirdi. Şayet medya etkili bir şekilde kullanılabilseydi.
Toplumuzdaki sekülerleşmeyi yahut dindar ailelerle modern ailelerin dünür olmak vesilesiyle bir araya geldiklerinde yaşanan problemleri tarafsız bir gözle anlatan yapıcı, art niyetsiz filmlere de ihtiyaç var. Muhafazakar iktidar, çok fazla medya ve televizyon kanallarına sahip olmasına rağmen bunu etkili bir şekilde kullanamadı. Yeni kuşağa kendini anlatamamasının sebebi de bu. Televizyonlar, aldatma, kaçma, entrika ve cinayetten mütevellit Esra Erol, Müge Anlı formatını aşıp olumlu sosyolojik çözümlemeler yapmak için kullanılmalıdır. Aksi halde oryantalist tarihçilerden Osmanlı'yı okuduğumuz gibi kendimizi en çirkin ve en korkunç aynada izlerken bulacağız.