Kızım Doğuş ile her gün yaptığımız konuşmanın konusu bu kez farklıydı.
Baba, biliyor musun bugün kan verdim, ama fenalaşmadım, dedi heyecanla…
Yüzüm asıldı birden; Doğuş kansızdı, kan yapıcı ilaçlar alıyordu ara sıra…
Daha önce de kan vermiş ve fenalaşmıştı…
Dudaklarımdan dökülüverdi sözcükler; kızım zaten kansızsın, neden kan veriyorsun ki?!
Kan değerimi ölçtüler baba, kan vermemde bir sakınca yokmuş, ben de verdim, deyiverdi aynı heyecanla…
İki gün sonraki konuşmamızın konusu da aynıydı:
-Biliyor musun baba Kızılay'dan bana mesaj geldi.
-Ne mesajı kızım?
-Hani kan verdim ya…
-Ee.
-Mesaj yazmışlar bana.
-Ne yazmışlar?
-Okuyorum; Sayın Doğuş Şimşek. Bağışladığınız kan ihtiyaç sahiplerine ulaşmıştır. 3 kişiye hayat, doğaya ise 1 fidan armağan ettiniz. Teşekkür ederiz…
Çok hoşuma gitti doğrusu. Duygulandım bir an… Ne güzel bir iletişim, ne güzel bir davranış, ne güzel bir jestti bu!
Kan bağışlayanı motive eden, heyecanlandıran, değerli hissettiren bu güzel iletişimi ve bu güzel davranışı nedeniyle içimden kutladım Kızılay'ı,
Neden böyle hoş davranışları diğer kurumlar da göstermesin ki, diye sordum kendi kendime…
Umarım bu güzellikler daha da yaygınlaşır.
Neyse…
Ümraniye'de bir koltukçuyu arıyorum; elimdeki adreste Modoko'nun altında diyor.
Modoko'yu geçtim, sokağı sordum ama bilen yok!
Telefon açıp adresin pratik tarifini aldım, ama yürü babam yürü, yol bitmiyor!
Sıkıştım da; acil bir tuvalet bulmam lazım!…
Yakında bir camii de yok, sağa sola bakıp, tuvaleti olma ihtimali olan mekanları tarıyorum aceleyle.
Bir pideci ilişti gözüme, koşarak girdim içeri, lavabonuzu kullanabilir miyim, diye sordum…
Bir adam güleç bir yüzle gösterdi lavaboyu…
Mekan öyle pek gösterişli değil; birkaç masa, sandalye, basit bir tezgah hepsi bu.
Gösterişli olmasa da mekan temiz, lavabosu da öyle…
Rahatlayıp çıktım… O güler yüzlü, insancıl davranış karşısında borçlu hissetim kendimi.
Tezgahtaki küçük pidelerden istedim bir tane…
Tezgahtar pideyi verirken, genç bir kadın girdi içeriye ve bir simit isterdi.
Mekan sahibi olduğunu düşündüğüm adam, tezgaha yaklaşıp, simidimiz sabah çıktı, taze değil, dedi kadına.
Kadın, olsun fark etmez dediyse de, mekan sahibi simidi satmakta istekli değildi; bari mikrodalgada ısıtalım, dedi kadına.
Kadın da harika olur diye yanıtladı adamı…
Şaşırıp kaldım bir an! Yanaklarımda bir tebessüm belirdi istem dışı.
Çocuksu bir sevinç dalgası kapladı içimi; dürüstlük, insanlık ölmemiş, hala yaşıyor, diye düşünürken buldum kendimi.
Birileri çöpten topladığı küflenmiş ekmekleri öğütüp, pasta yapıp satarken, birileri fırından daha 4-5 saat önce çıkmış simidi, bayat diyerek satmak istemiyordu!
Yanaklarımdaki tebessümün eşliğinde dükkandan çıkıp elimdeki o leziz pideyi ısırarak yürürken düşünüyordum hala; çok ender de olsa, dürüst ve güzel insanlar vardı bu güzelim ülkede.
Böyle güzel insanlar çoğalsa, Kızılay gibi doğru iletişim kuran, insanlara hoş duygular yaşatan kurumlar artsa, bu güzelim ülke daha da güzelleşmez mi, diye sordum kendi kendime.