Geçenlerde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bir grup gazeteciyle sohbet toplantısı düzenledi.
Can Dündar da Kemal Kılıçdaroğlu'nun o sohbet toplantısındaki görüşlerini Cumhuriyet'teki köşesine taşımış.
Neymiş efendim Göbels'çi bir rejim başlamış… Basın çok büyük tehdit altındaymış… Basına uygulanan tehdit ve baskılar Cumhuriyet tarihinde görülmemiş… Tüm bu uygulamalara karşı basın ödün vermemeli, dik durmalıymış.
Klasik Kılıçdaroğlu vecizeleri işte.
Her şeyi anladım da Cumhuriyet'in kurucu partisi CHP'nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun bir sözünü anlamadım.
O da “Cumhuriyet tarihinde basına karşı böyle uygulamalar görülmedi” sözü…
Şimdi biraz Cumhuriyet'in tek parti dönemine doğru bir yolculuğa çıkalım da Kılıçdaroğlu'na tek parti döneminde basına ne denli uygulamalar yapıldığını dilimiz döndüğünce gösterelim.
4 Mart 1925 tarihinde Takrir-i Sükun kabul ediliyor ve 3 Mayıs 1925 tarihinde 1846 sayılı Sansür Talimatnamesi ilan ediliyor.
Bu talimatnameye göre Son Telgraf, İzmir'de Sada-i Hak, Trabzon'da İstikbal (Milli Mücadele'yi destekleyen bir gazete) ve Kahkaha, İstanbul'da Press de Suar, Tanin, Tevhid-i Efkar, Sebilürreşat, Aydınlık, Resimli Ay, Vatan ve Vakit gazeteleri kapatılıyor, gazetenin sahipleri ve yazarları İstiklal Mahkemeleri'nde yargılanıyor.
İstiklal Mahkemeleri'nde ilk olarak boy gösteren Tanin gazetesinin sahibi Hüseyin Cahid Yalçın.
Hüseyin Cahid Yalçın'ın yargılanma sebebi ise Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın merkezinde yapılan aramayı Tanin Gazetesi'nde “baskın” olarak vermesi.
Tabi Kılıçdaroğlu bu kadarını bilir mi ya da arkadaşları bunları okuyup kendisini bilgilendirmiş midir orası ayrı konu ama Cumhuriyet dönemiyle bugünü kıyaslamak birazcık gülünç oluyor sanki.
Şimdi Kılıçdaroğlu ve saz arkadaşları “her dönem o dönemin şartlarında değerlendirilmelidir” deyip her zaman ki gibi konudan çark edecek olsalar da geçmişten örneklemelere klasik olarak böyle cevap vermek geçmişte yapılan her şeyi meşru kılmaktan başka bir işe yaramıyor.
Konuya devam edecek olursak Eski Kastamonu Milletvekili ve Adana'da yayımlanan Tok Söz gazetesinin yönetmeni Abdülkadir Kemali'nin 25 Kasım'da Müdafa-i Umumiye Fırkası'nı kuracağını açıklamasından sadece 5 hafta sonra 30 Aralık 1924'te gazetesi “Tok Söz” kapatılmış, bizzat yöneticisi de 6 ay hapis cezasına çarptırılmıştır, dolayısıyla partiyi de kuramamıştır.
Takrir-i Sükun Kanunu'ndan sonra bir de 8 Ağustos 1931'de Matbuat Kanunu çıkarılmıştır ve yasanın yürürlüğe girişinden 11 gün sonra 19 Ağustos 1931'de Yarın gazetesi kapatılmış, bu kez mücadeleci Arif Oruç yazılarını Mücadele adlı bir başka gazete çıkararak orada sürdürmüştür. Ancak bu gazetenin de ilk sayısı toplatılarak devamı yasaklanmıştır.
Kemal Kılıçdaroğlu Cumhuriyet tarihinde görülmemiş şeylerden bahsediyor ama Mücadele gazetesinin akıbetini bilmiş olsaydı Cumhuriyet'i bırakın belki de dünya tarihinde çıktığı ilk gün toplatılan ve yasaklanan ilk gazete olduğunu da bilirdi.
Şimdi bir de Ali Fuad Cebesoy'un o döneme ilişkin yapmış olduğu açıklamaya bakalım: “Takrir-i Sükun ve İstiklal Mahkemeleri devri başladıktan sonra İstanbul'da 14 yevmi gazetenin adedi 6'ya inmiş, bunların günlük baskısı 49 bine düşmüştür. Bu baskının, hiçbir devirde bu kadar azalmış olduğu görülmemişti. Matbuattan tenkit ve murakabe hakkının geriye alınması yüzünden halkın eskisi kadar gazete almadığı ve gazetelere ehemmiyet vermediği dikkat nazarımı çekmişti. Bu bir nevi protestoydu.”
Bu ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanı'na “Tayyip” diye hitap eden sadece Sözcü gazetesinin günlük tirajı 300 bin – 400 bin iken Cumhuriyet dönemiyle bu dönemi kıyaslamak artık komiklikten ziyade biraz ayıp kaçıyor.
Kılıçdaroğlu Göbels'ten bahsetmişken kendisine şu bilgiyi de aktarmadan geçmeyelim… Charlie Chaplin'in Adolf Hitler'i canlandırdığı “En Büyük Diktatör” filminden fotoğraflar yayınlayan “Vatan Gazetesi” CHP iktidarı tarafından 2 ay süreyle kapatılmıştır.
Mustafa Kemal'in ölümünden sonra da basına baskı haliyle devam etmiştir. Başbakan Refik Saydam'ın 1942'deki talimatında “Türk rejiminden bu rejimin ideolojisinden gayrı, velev fikri tetkik namı altında dahi olsa başka ideolojilerden asla bahsedilmeyecektir.” denmiştir.
Şimdi bu ülkenin seçilmişlerine karşı “diktatör” diye manşet atmak bile serbest.
Kimse ne hapse giriyor ne de gazeteleri kapatılıyor, en fazla alırlarsa para cezası alıyorlar o kadar.
İsmet Paşa döneminde karne ile ekmek satışının haber yapılması bile şu sözlerle yasaklanmıştır: “Halkımıza vesika ile ekmek satışı hususunda gazetelerde hiçbir şekilde haber yapılmayacaktır.” (1942)
Bununla da kalınmamış meteoroloji haberleri bile yasak kapsamına dahil edilmiştir: “Geçmiş, halihazır ve geleceğe dair meteorolojik tahminlerin neşredilmemesinin bütün gazetelere tebliğini rica ederim.” (1940)
Kılıçdaroğlu tek parti dönemindeki bu tarz örneklerin daha fazlasını görmek isterse http://www.belgelerlegercektarih.wordpress.com adresinden tek bir tıkla hepsini görebilir.
Görmek istemezse de partisinin üyesi asrın doçenti Koray Çalışkan'a sorsun.
O “araştırmacı ve siyaset bilimci” olduğundan dolayı bu tarz işlerin de “metodolojisini” çok iyi biliyordur herhalde.
O da kesmezse iktidara gelirlerse şayet 8 Haziran günü ilk iş olarak iktidarı destekleyen medyaya el koyacaklarını vaat eden Gürsel Tekin'e de sorabilir.
Koray Çalışkan kadar “metodoloji” bilmese de hiç değilse idare eder.