İlkokul bire giden oğluma öğretmeni sormuş : "Hangi dizileri izliyorsunuz evde?" Benim oğlum demiş ki :
Kızılcık Şerbeti, Yargı, Ömer...
Kızılcık Şerbeti birazcık vasatımsı gelip de utandım, açıklama gereği duyarım şimdi sosoyolojiksel olaraktan gözlem ve karşı mahallenin karşı mahalleye bakışı şeysi desem de...
Yargı ' la Ömer hadi su kaldırır da !
Oysaki ben okulda Kar / Orhan Pamuk okuyordum... Tam da 28 Şubat arefesinde Çarşaf yakma tiyatro gösterisi ile aslında dedikleri gibi değil hiçbir izm ' le kendileri romant - izm ' le bile yüzleşemez diyecektim buralarda...
Belki aramızda EYT ' yi 1 ayla kaçıranlar vardır, adı lazım diil baş harfi ben, onların kademeli emeklilerini gündeme taşıyacak (!) tım karınca misâl..
Polat ' ların sosyal (!) fenomenlik olayından sonra infulicer olacağım diyen öğrencim olmaz diye düşünürken - maalesef - hâlâ olmasını dile getirecektim...
Amma nasip işte!
O halde gelelim Kızılcık Şerbeti 'ne...
Türkiye, bir Pembe ' ler cenneti mi yoksa ? Bitip gitmiş olaylara can havliyle sırf hırstan mütevellit sarılan... Yoksa bir hıncla mı hareket ediyor bunca cahil halk (!) diye... Duyduğum olaylarda hariçten gazel okuyup bırak gitsin , bırak gidip de görsün desem de... Niçin yılların yorgunu olunan ilişkiye birilerine rağmen yapışma ihtiyacımız toplum olaraktan ? Bunu sorgulayan dizide bakış, derinlikten çözümlemeden çok uzak bence... Adam , yanına görsel ya da işitsel olarak hiç de uygun olmayan kendisinden 20 yaş küçük hatuna gidiyor... Hadi yeri geldi bu çanta da sahibi de benim diyen adamlar bunlar... Eee , netice ? Bekleyip görmek en iyisi değil mi ? Kıyameti kopartmak değil kılını kıpırdatmamak gerekir böylesi dibinde acuk en son kalmış hormonları ile bol para harcamak isteyen erkeklere... Para yok mu ? O halde elektrik de yok diyen hatun kişileredir sözüm...
Hem Alev , evde birazcık saçını süpürge etse bakımsız halleri birazcık göze çarpsa Apo ' nun gözler yine dışarılara açılır, yalan mı? Bunu göstermeden Pembe ' nin geçici & oyuncak zaferi pek de inandırıcı gelmiyor hakikaten... Eskiler boşuna mi demiş iki tahta kaşığı varsa birini kıracaksın diye... Bilim , bu , bilim... İki kere iki dört gibi yani... Yoksul bir orta yaş karizmatiğinden hiç hazzetmeyen tazelerin hikayeleridir bizi acı acı söyleten...
Pembe , silik , aciz , daima kendisini eşi üzerinden tanımlayan, hayatta tek başarısı evliliği olan ve bu uğurda her ezayı cefayı göze alan Türk insanını çok iyi canlandırıyor tamam da... Bu , düpedüz öğrenilmiş çaresizlik... Rabbim akıl fikir vermiş ve rızık Allah ' tandır kuldan değil bunu idrak ederek yaşamak çok önemli... Evlilik , haramdan korusun diye varken her harama evet yeter ki evliliğim sürsün ele güne karşı ne kadar yanlış, bu durum gözümüze sokuluyor burada belki de... Ne anlatılan muhafazakar bakış ne İslami yaşam ne aile kutsalı... Burada anlatılan hırsın egonun kendi kendine eziyete dönüşümü... Her şeyi yanlış anlamanın azabı...
Ömer ' de de öyle... Nar çiçeği oje sürmek özgürlük iken en yobaz en ilkel insanlar hep özgür insanlardan hayatlarının dersini alırlar...
Yargı ' da ise iyiyle kötünün raksı biraz daha görünür biraz daha tarafgir verilemez miydi sanki ?
Amma ne kasvet ! Gerek yok ki bu kadarına...
Hayat güzel...
Kitaplar güzel...
Kar...
"Dünyanın en sıkıcı 10 kitabından biri..."
Kar...
"En iyi yabancı yazar ödülünü Orhan Pamuk ' a vermeliyiz , Kars ' a gitmiş en ufak bir şive de mi olmaz kitapta ? "
Yorumlarını okuyup gülüyorum...
Ve karlar düşüyor...
Ben ağlıyorum...
Nüket Belsan Taşören