Uhud savaşı sırasında Resullullahın (alehhisselatü vesselam) yüzüne başına oklar gelmiş ve bu yüzündeki ok parçalarının çıkarılması işlemi çok hassas bir iş olduğu görülmüştü. Bunun üzerine Hz Ebubekir (ra.) büyük bir üzüntüye gark olmuş ve Ebu Ubeyde (r.a.) yı çağırmıştı. Ebu Ubeyde ra. hemen gelip zarar vermemek için eliyle değil bizzat dişleriyle bu batan parçaları çıkarmaya çalışmış ancak bu esnada kendi iki dişi kırılmıştı. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bunun üzerine üzülerek ona çok dua etti. Parçaları çıkardıktan sonra Peygamberimizin mübarek yüzünden kanlar akmıştı. Bu kanı Malik bin Sennan isimli sahabe efendimiz bez bulunmadığı ve bir an evvel kesilmesi için yalamıştı. Resullulah sav. de “benim kanım kimin kanına karışırsa onu cehennem ateşi değmez” buyurdu. İşte bu örnek nesil böylesine fedakarane, böylesine dava adamıydı. Çünkü onların davası İslamdı. İslam onların hayatının tam merkezinde ve hatta ta kendisiydi. Attıkları her adım çektikleri her nefes İslam için ve onun uğrundaydı. Medine yastaydı. Uhud büyük bir dersti Müslüman cemaatine. Herkes üzülmüştü. Ve bir kadın Medine tarafından koşarak geliyordu. Resulullah nerede ona bir şey oldu mu? diye sorarken oradakiler sırasıyla eşinin, babasının, kardeşinin ve oğlunun şehadet haberini verdiler. Ancak bu mücahide hanım sahabinin tek ilgilendiği mesele Resulullahın hayatta olup olmadığı idi. Evet o hayatta idi. Anam babam sana feda olsun ya Resulallah sana bir şey olmasından çok korktum diyordu. Derin bir nefesten sonra kadıncağız şehadete eren yakınlarını gördü ve cenazelerinin başında vakur bir şekilde dualar etti.
Bu nasıl bir nesildi? Bu nesli nasıl inşa etti kutlu Nebi? Bu nesil ve sonra gelen tabiin ardından gelen tebei tabiin örnek bir nesildi ve onların devrini büyük bir özlemle arıyoruz. Allah tarafından bizlere örnek olması için özenle inşa edildi o nesiller. Onlar gibi olamayız belki ama onları örnek alarak hayatımızı yön verebiliriz. Eğitim faaliyetleri ile çocuklarımıza o nesli anlatabiliriz. İslam çağlar üstü evrensel bir dindir. Kim ki onu belli bir çağa hapsetmeye kalkar o büyük bir yalancıdır. İslam her devirde yaşanan ve güncelliğini koruyan dindir. Sadece cami içinde yaşanmaz. Hayatın içinde ve ona doğrudan müdahil bir dindir. Hiçbir beşeri sisteme ve düzene benzemez. Çünkü o ilahi bir öğreti mübarek bir yol ve sistemdir. Hiç bir insani akıma ve yola benzemek ve uyuşmak zorunda değildir. İslam ne Kapitalizm ne Marksizm ile uzlaşmak ve uyuşmak durumunda kalmaz. Buna zorlanamaz.
Bu din Allah'ın dinidir. Yalnızca O bu din üzerinde tasarruf hakkına sahiptir. Allah tan başka hiçbir güç onu değiştirmeye, şekillendirmeye, kendine benzetmeye çalışamaz. İslam kendi başına apayrı bir disiplin bambaşka bir sistemdir. Onda hiçbir beşeri gücün etkisi yoktur. Zira kitap Allah'ın kelamı olarak önümüzde durmaktadır. Kuranı Kerim sadece vahiy kitabıdır ve onda tek bir kelime insan kelamı yoktur. Bu dinin esası ise La ilahe illallah Muhammedün Resulullah kelime-i tevhididir. Bu kelime-i tevhittir ki uğruna pek çok şehidler verilmiş çok güçlü bir cümledir. Mekkeli müşrikler sırf bu kelime yüzünden Peygamberimize nefretle düşman olmuşlardır. Kendisine pek çok vaatlerde bulunmuşlar ancak bu sözden vaz geçmesini istemişlerdir. Ulu Nebi ise onlara ‘bir eline güneşi bir eline de ayı verseler yine de bu davadan vazgeçemeyeceğini çünkü bu davanın Allah davası olduğunu' anlatmış ancak onlar anlamamakta ısrar etmişlerdir. Allahtan başka ilahlar, tağutlar, güçler uyduranların sonu ne kötüdür. Cehalet içinde ömürleri yitip gitmiştir. Yaşasın İslam kahrolsun tağutlar ve onların uydurduğu sahte ilahlar ve sahtekâr sistemleri!
ALPEREN KILIÇ