Hür HABER - Türkiye'nin Online Haber Platformu

Hür HABER - Türkiye'nin Online Haber Platformu

Hür Haber, Türkiye ve dünyadan önemli olan Son dakika, Güncel, Teknoloji, Magazin ve Siyaset haberlerini okuyabilirsiniz.

SON DAKİKA
Sol Ok
Sağ Ok
Menü
Ara
Facebook Twitter
ANASAYFAGÜNDEMSİYASETSPOREKONOMİ SEYAHAT TEKNOLOJİ YAZARLAR FOTO VİDEO

Abbas Pirimoğlu

İSLAMCILIK VE DİNDARLIK 2 'İSLAM’IN VARLIK TARZLARI'

Facebook Twitter Linkedin WhatsApp Tumblr Yazdır Büyüt Küçült

Günümüz Müslümanlarının süregelen en büyük sorunu nedir? Farklı kesimlerin her birinin bu soruya verecekleri cevapta çok farklı olacaktır. Kimisi, olan bitenin günahını olduğu gibi geleneğin üzerine yükleyecektir. Onlara göre bunalımımızın tek müsebbibi gelenektir. Kimisi tam tersini savunup gelenekten uzaklaşmamız sebebiyle bu hallere düştüğümüzü izah edecektir. Kimileri Müslümanların asırlar önce aklı kullanmaktan vazgeçtikleri için geri kaldıklarını iddia ederek, yapılacak işin bilim ve teknikte Batı ile beliren arayı olabildiğince kapatmaktan başka bir şey olmadığını, istatistiki bilgilerle ispata yeltenecektir.

Bu iddiaların her birinde şöyle veya böyle bir hakikat payı mutlaka vardır. Ancak kanaatimce bu cevapların hiç birisi sorunun köküne inecek ve onu temelden kavrayacak mahiyette değildir. Değildir çünkü bu sebeplerin hepside görünür hale gelmiş olan tali derecedeki sebeplerdir. Sebeplerin sebebi diyebileceğimiz temel sebep, İslam'ın varlık tarzlarında aranmalıdır. Varlık tarzları arasındaki uyumsuzluk, hatta kopukluk yanında, birde tarzların tezahüründe yaşanılan kifayetsizlikler yaşanılan bunalımın temeldeki sebebidir.

Konuyu biraz açmaya çalışalım. Büyük mütefekkir Gazali Kur'an'ın varlık tarzlarını şu şekilde belirler. 1)Dış alemdeki varlığı. Burada Gazali Allah'ın zatı ile kaim olan Kur'an'ın asıl varlığına işaret eder. 2) Zihindeki varlığı.3) Dildeki varlığı. 4) Yazı ve şekildeki varlığı.

Buradan ilhamla Burhanettin Tatar şöyle bir tasnife gider. Evvela Gazali de dış âlemdeki varlık tarzını manevi/metafizik metin olarak ele alır. Oysa bizlerin üzerinde düşünmemiz gereken durumun Kur'an'ın muhataplarına yönelmişlik metinleri üzerinde yoğunlaşması gerektiğini belirtir. Buna göre Kur'an ile muhatapları/insanlar arasındaki varlık/metin tarzları beş form halinde ele alınabilir: “Zihni”, “şifahi”, “yazılı”, “fiili” ve “sembolik” metin.(İslam Geleneğinde Metin Yorum ilişkisi. Etüt Yay. Sf: 15)

Zihni metin hemen anlaşılacağı gibi Kur'an'ın hafızlarca ezberlenmiş hali ile metindir. Zihni metinden bir diğer kasıtta Kur'an'ın anlaşılması halidir. Anlaşılması: kelimeler ile anlamlar arasındaki uyum hali... Ancak kelimeler ile anlam arasındaki mutlak örtüşme ancak tarih üstü bir bilinç düzeyi olan Tanrı katında olabilir. Yani Kur'an'ın manevi varlık tarzında. Kur'an inzal olduktan sonra yani beşeri cehdin alanına indikten sonra artık o tarih içinde anlamanın konusu olacaktır. Bu bakımdan insanlar O metni yorumlayacaklardır. Her yorum ise bir hadisedir. Yani bir hayat tarzı olup daima bir ‘dünya' içinde yorumlanacaktır. Daha açık bir ifadeyle kültürel ekonomik, siyasi bir anlam dünyası içerisinde... İşte bu hal insanlar yararına, zamana karşı hep zuhur eden bir imkân alanı sunmaktadır.

Kur'an'ın kıraati yani okunması ise şifahi(sözlü) metin tarzıdır. Bu Kur'an'ı iki taraflı bir hadise haline getirir: Okuyanlar ve dinleyenler... Bu iki yan aynı zaman dilimi içerisinde karşılıklı iletişime girerek yeni bir tavır ve tutum takınmaya başlarlar. Bunun yanında Kur'an'ın yazılı metin olması Kur'an'a sabitlik kazandırmaktadır. Yani sözlü metne mutlak bir alan tanınmasını engellemektedir. Yazılı metin gayri şahsidir. Bu bakımdan o asla değiştirilemez anlamında kanoniktir.

Fiili varlık tarzı ise, metnin zamansal- mekânsal tecrübe haline gelerek müesseseleşmesi halidir. Zihinsel, yazılı ve sözlü boyutlar, fiili varlık tarzı suretiyle bir tarihsel dilimde toplumun yaşamında somut hale gelmektedir. Burada artık metin, fiili boyut kazanmak suretiyle, ortaklaşa tecrübenin yaşandığı bir anlam dünyası haline gelmiştir. Bir anlamın tatbik alanı bulması hali aynı zamanda onun evrensellik iddiasının da somutluk kazanması halidir. Çünkü bu şekilde metin edebi ve kurgusal boyutun dışına taşarak hayat tarzı halinde somutlaşabilmektedir. Aksine bir durum o metni hayat karşısında iddiasız ve ölü bir metin haline indirecektir.

Bir metnin sembolik tarzı, o metnin insanların birbirlerini tanımaları, anlaşmalarını, kaynaşmalarını ve birlikteliklerini sağlayan varlık tarzıdır. Bu tarz ile metin insanları bir araya getirmekte kimlik kazandırıp aidiyet duygusu aşılamaktadır. Bu varlık tarzının, metnin “sözlü” ve “zihni” varlık tarzlarındaki doğabilecek farklılıklarla izalesi mümkün değildir. Metnin anlaşılmasından çıkan farklılıklar yine o metnin kapsamı dâhilinde olan/olabilecek olan ayrılıklardır. Çünkü metin ile beşer arasında ilişkinin yaşanması demek farklılıkların da zuhur etmesi demektir. Metnin sembolik varlık tarzına göre bu farklılıklar bir imkân daha doğrusu bir rahmettir; asla bir zulmet değildir. Bu bağlamda metin sembolik varlık tarzı ile insanları ana konularda bir olmaya ,birlik oluşturmaya çağırır. Çünkü o sembolik varlık tarzıdır ve sembol asla bir tarafın kendi başına sahip olamayacağı, olabilmesi için diğer tarafa da ihtiyaç hissettiren bir uyum halidir. Aksine bir halde, yani tekçi bir durumun zuhuru halinde, metin sembolik tarzını tamamen yitirmek tehlikesi ile yüz yüze kalır.

Şimdi bizler burada Sayın Tatar'ın tasnifinden hareketle pek ala Kur'an yerine İslam kelimesini koyarak da düşünme faaliyetimize devam edebiliriz, sanırım...

  YORUM YAP / YORUM OKU
ABBAS PİRİMOĞLU DİĞER YAZILARI
Hurhaber.com'da yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz. Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır. Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait yazılardan dolayı Hür Haber sorumlu tutulamaz.

ANASAYFA | GÜNÜN HABERLERİ | KÜNYE | REKLAM | RSS