İsmail Kılıçarslan'ın başlatmış olduğu neşeli dindar kız ve mutsuz İslamcı erkek polemiğinde biz bayanların da söyleyecek çok sözü olduğunu belirtmek isterim. Öncelikle Suruç'taki patlamada hayatını kaybedenlere rahmet dilerken terörün her çeşidini lanetlediğimi belirtmek isterim.
Günümüzün nargile içen İslamcı erkeklerinden önce biz, cihadist İslamcı olarak yola çıkıp, bildiği tek cihat yöntemi başı açık kızlarla vakit geçirmek olan abilerimizi tanıdık. En kutsal görevleriydi. Her biri birer Bilal, her açık kız da birer Feyza'ydı ve sabah akşam onlara tebliğ yaparken kapalıların neler yapmaması gerektiğinden dem vurmayı da unutmazlardı.
Başörtülü kızlara flört yasaksa onlar da bacılarını rahat bırakıp örtüsüzlere tebliğ yaparak cihatlarını eda ettiler. Ama evlilik söz konusu olunca da sulu dereye götürülüp susuz döndürülmekten korkup yine kapalı bacılarına görücü göndermek zorunda kaldılar.
28 Şubat'taki başörtüsü yasağı zulmü yalnızca genç kızların problemiydi ve sakalını, bıyığını kesen İslamcı gençler, yeni modern sinekkaydı görüntüleriyle gösteri meydanlarında yapayalnız bırakıverdi başörtülü kızlarımızı. Çok az bir kısmının desteği oldu mutlaka, amacımız yine tümünü gömmek değil, genel tavrı ortaya koymak.
Okullarından atılan yahut kamusal görevlerine başörtüsünden dolayı son verilen genç kızlara görücü bile gelmez olmuştu. O çok bilmiş kayınvalideler sarışın yeşil gözlü kız aramayı bırakıp kapı kapı dolaşıp kadrolu öğretmen, hemşire aramaya başladılar. Artık İslamcı gençler çalışmayan bayan istemiyorlardı. Zira rahat yaşamak, kaliteli modern tüketici olmak, lüks otomobile binmek onların da hakkıydı.
Yıllarca dindar erkeklerin vaaz konuları kadının tesettürünün boyutları ve evinden çıkmaması gerekliliğiyken birden bire başörtülü ve çalışmayan kızlar, en tercih edilmeyen şey oluvermiştiler.
Günümüze dönecek olursak, sekülerleşme hem dindar kızlarımızı hem de erkeklerimizi etkiledi. O eski marşlarla büyümüş, şehitlik idealiyle yetişmiş gençler yok denecek kadar az. Kızlarımız süsüne erkeklerimiz de keyfine fazlaca düşkün. Ama yine de ümitsiz değiliz. Şu okumama alışkanlığından kurtulursa gençliğimiz, idealist olmak için Türkiye'nin bir Bosna, bir Mısır, bir Suriye olmasını beklemeyecek.
Nerde eski o gençlik diye hayıflanmadan önce sorumlu ararken aynaya bakmayı da unutmayalım. Zira bugün, gün boyu test çözmeye programlanmış, “ben okuyamadım sen illaki oku” diyerek diploma en ulvi amaç gösterilmiş, dünyeviliğe teşvik edilmiş her gencin sorumlusu ve suçlusu yine anne babalarıdır.