Dünyanın gelişmiş, gelişmemiş, gelişmekte olan bütün ülkeleri ama bütün ülkeleri terör tehdidi altında. Terörizm günümüz dünyasının veba hastalığıdır.
“Vur Kaç” dediğimiz ahlaksızca, erce olmayan, şerefsiz davranış şeklidir. Terörist örgütlerde öyle… Şeref yoksunudurlar, insanlıktan en ufak bir pay almamışlardır.
İnsanlık dışı ve bir kahpenin bile yapmayacağı en ağır eylemi gerçekleştirirler. Babalarına, analarına, evlatlarına bıraktıkları tek şey, şerefsizlikleridir.
Günyüzü görmemiş küfür literatüründe dahi olmayan küfrü hak ediyorlar ama küfretmek bile onlara kişilik kazandıracaktır ki, sadece şerefsiz diyorum.
Anlayana şerefsizde çok koyar da, anlamayan için şerefsizlik de bir şeref payesidir.
Terörist örgütlerin arkasında güçlü ülkelerin derin devletleri var, bazen bizzat istihbarat örgütleri var. Terörizm, günümüzün en tehlikeli silahı ve güçlü ülkeler, bölmek istedikleri ülkeleri bu silahla önce vururlar.
Amaçları o ülkelerde kaos ortamı yaratmaktır. Sonra ortaya çıkan kaotik ortamdan faydalanıp, yeni sınırlar çiziktirmektir. Tek amaç da; çıkarlarına hizmet etmektir.
Terör örgütleri onların çıkarlarına hizmet ediyor. İnsanlığa ve insana hiç değer vermedikleri için ve her şeye kapital baktıkları için, insanların ölümü onları asla incitmiyor.
Duygu yoksunudurlar. Babaları da sevmezdi bunları zaten ve annelerinin kim olduğunu da bilmezler. Şeytanın emellerine hizmet ederler ve şeytanın bir parçasıdırlar.
Onlar işlerini yapıyorlar bunu anladık. Peki, saldırıya uğrayanlar, onlar neden bunu durdurmak için çaba sarf etmezler ve güçlü olana uşaklık ederler, işte asıl acınası durumda budur…
Terör saldırılarının nedense ekseriyetti İslam coğrafyasında oluyor ve asıl acınası durumda, bütün bu katliamlar Müslümanların eliyle oluyor. Demek ki idamlık adamın celladına olan aşkı yüzyıllarca hiç değişmedi.
Celladına aşık olma durumu ancak uşak bir ruhun emaresidir. Uşak bir ruh hiçbir zaman onurlu bir ruh olamaz ve uşaklık onun genlerinde vardır. Katillere iyi bakın genleri atalarına kadar uzanır.
Tamam, anladık onlar cinayet işleyecekler ve çoklu katliamlar gerçekleştirecekler ki, etrafa korku yayacaklar. Yaydılar mı, Yaydılar! Acı veriyor mu? Veriyor. Peki, biz ne yapıyoruz.
Boğazlanmayı bekleyen koyun misali kendimizden habersiz uzanıyoruz celladımızın önüne. Bekliyoruz ki, cellat bizi acısız boğazlasın. Kanımızda boğuyorlar bizi ama elimiz-kollumuz bağlı. Mahkûmuz. Bize biçilen rol bu, yapacak bir şey var ama o da uşak ruhların elinde.
Demek ki, sadece coğrafyamız kader değil, yaşayacaklarımız da kurgulu ve onu da kader diye belliyoruz.
Mısır'da bir camiye, Allah'ın evine saldıralar 305 masumu katlettiler. 27 tanesi çocuktu. Yani daha hayal dahi kurmamışlardı. Kurdukları küçücük düşler yarıda kaldı. Bunu yapanlar da uşak ruhlar.
Amaç; kaos yaratmak, korku yaratmak ve sınırlar çiziktirmek. Nil'i kan gölüne çevirmek. Nefertiti'nin, Seyyid Kutup 'un ülkesini parçalamak istiyorlar. Bunun içinde en iyi silahlarını uşak ruhlu katillerini kullanıyorlar.
Irakta da, Suriye'de de, Libya'da da, Yemen'de bunu yapmadılar mı?
Canımı sıkan bir tek şey var? Bu katiller sokaklarda, camilerde katliam yaparken, bunlara bir tek kurşun dahi sıkılamaz mıydı?
İnsanların kendilerini savunma –koruma hakları olmalı. Eğer o camide insanların silahları olsaydı, kendilerini savunma fırsatları olsaydı, bu kadar büyük katliam olur muydu?
Dünyayı silahsızlandırma esprisini artık bir kenara bırakma zamanı geldi ve geçti bence. Teröristler her türlü silaha uluşabilir, her an her yerden çıkıp insanların hayatlarına kastedebilir ama insanların savunma hakları olmayacak öyle mi?
Asıl ahlaksızlık budur. Reina'da katil elinde ağır silahlarla sağa sola poligondaymış gibi ateş edip insanları katlettiğinde, insanların tek tepkisi en iyi şekilde ölmek oldu.
Bu mantıklı mı Allah aşkına…
Ruhsatlı silahlarla ilgili yeni bir değerlendirme yapılmak zorunda. Bulundurma ve taşıma saçmalığını da bir kenara bırakmalıyız.
Adam silah bulundurabiliyor ama taşıma yapamıyor. Böyle bir komedi olamaz. Akıl ehliyeti olan herkes silah alabilmeli ve taşımalı.
Unutmamak gerekiyor ki, cinayetlerin ekseriyeti ruhsatlı silahlardan değil, ruhsatsız silahlar tarafından gerçekleştiriliyor. Ruhsatlı silah demek devletin kontrolü altında silah demektir ve kimse ruhsatlı silahıyla öyle kolay kolay cinayet işlemez ama en azından kendini terörist saldırılardan koruyabilir.
Silah kesinlikle caydırıcıdır ve kişinin özgürlüğünün de teminatıdır. Teröristlerin ellerinde yüzbinlerce ağır silahların ruhsatlı olduğunu kim iddia edebilir ki?
İnsanlar illa da silahlandırılsın demiyorum ama bu konuyu tartışalım istiyorum. Her birimizin başına bir polis koyup bizleri devlet koruyamayacağına göre, meşru müdafaanın önü açılmalı diyorum.
Kadın şiddetinde kaç tane kadını koruyabildiğimiz ortadayken, kimsenin bu konu da keskin davranma lüksü de yoktur.