Ağustos ayında siyasi partilerimizdeki muhaliflere bir haller oluyor. 2018-Ağustosunda, CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce, Başkanlık seçiminde yakalamış olduğu başarı ile CHP Genel Başkanı olabilmek için olağanüstü kurultayı toplamak için girişimde bulunmuştu.
Ancak Noter aracılığı kurultayın toplanması için imza veren delegelere baskı, tehdit ve çirkin pazarlıklar yapıldığı ile ilgili ayyuka çıkan iddialar üzerine, İnce: "Partide olanları anlatsam yöneticiler insan içine çıkamazlar. Bunları partiyi yıpratmamak için söylemiyorum" diye aba altından sopasını göstermişti.
2019- Ağustosunda AK Partiden ayrılıp yeni parti kuracağı söylenen Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu : “ Eski defterler açılırsa insan içine çıkamazlar.” Diye aynı cümleler ile abanın altından sopayı bu defa Cumhur ittifakına göstermeye kalktı.
Cümleler ayni olsa da muhatap partiler farklı olunca, bir yıl önce İnce'ye , “Mahallenin dedikoducuları gibi konuşma. Ağzını kapat…” diyen sol tandanslı cevreler, bu kez Davutoğlu'na: “ Konuş, konuşmazsan şikâyet ederiz, gensoru veririz, meclis araştırması isteriz. Mahkemeye veririz, Konuşacaksın …” diye sık boğaz etmeye başladılar.
Sadece Davutoğlu değil, şeffaf siyaset adına İnce ve diğer siyasi kişilerde dahil olmak üzere, gizli kapaklı konularda bilgisi olan herkes üzerine düşen görevini yapmalı, yani konuşmalıdır. Vatana ve millete hizmet amacı ile kurulmuş, vatan millet aşkı ile yanıp tutuştuklarını zannettiğimiz, üzerlerine toz konduramadığımız, partiler de duyulduğu zaman insan içine çıkılamayacak hangi olayların yaşandığını seçmen olarak bizimde bilmeye hakkımız var.
Diğer taraftan ülkeyi yöneten ve yönetmeye talip olanların, kişilik ve karakter yapıları hakkında, yaptıkları ve söyledikleri ile az çok bilgi sahibi de olmuş oluyoruz.
Çünkü siyaseten bulundukları görevlerde, Mecliste yapılmış gizli toplantılara katılmış, bizim bilmediğimiz birçok bilgiye sahip ve olaya şahit olmuşlar. Bu zaman zarfında gördükleri yanlışlara siyasi ikballeri için sessiz kalmış veya görmezden gelmişler, çıkıp müdahale etmemişler. Ama siyasi partiden ayrıldığı veya ayrılacağı zaman bu yanlışları kendi elini güçlendirmek, karşı tarafın elini zayıflatmak için tehdit amacı için kullanmaktan çekinmediklerini canlı canlı birinci ağızdan duyduk ve gördük.
Bakanlık ve Başbakanlık yapmış, akademik olarak en üst unvanı almış gönlümüzde ayrı bir yeri olan Davutoğlu'na, zamanında sessiz kaldığı, görmezden geldiği pis işleri şimdi söylemek ile ilgili tehditkâr çıkışını ve HDP'nin görevden alınan belediye başkanları ile yapmış olduğu açıklamaları hiç yakıştıramadım.
AK Partinin veya Erdoğan'ın siyaseten yapmış olduğu, eleştirilecek hata yanlışları elbette ki vardır. Ama bunların çözümü aba altından sopa göstermek değildir. Bakan, Başbakan ve Genel Başkanlık yaptığı partideki her olayda sorumluluğu bulunduğunu unutarak, olayların faturasını başkasına çıkartmak bunu yapana hiçbir şey kazandırmayacağı gibi çok şey kaybettirecektir. Ama bu saatten sonra söylediği sözlerin arkasında durmadığı takdirde kendisinin insan içine çıkacak durumu kalmayacaktır. Bunun için mutlaka konu ile ilgili kamuoyuna doyurucu bir açıklama yapmalıdır.
Gül'ün Cumhurbaşkanı, Davutoğlu'nun Başbakan olduğu zamanlarda her şey güzeldi de sorun ne zaman başladı? 367 krizini çıkaran, sözde değil özde Cumhurbaşkanı istiyoruz diye mitingler düzenleyenler ve Üniversiteye kayıt için giden eşini içeri sokmayan, yaka paça dışarı atanların safında yer alması için hangi şartlar nedeniyle saflar değişti. En çok bunu merak ediyorum.
Yoksa gemi su almaya mı başladı ki, reddi miras yaparak ellerini yıkayıp, bir bölen olmaktan ve ayrıldığı partiye seçim kaybettirmekten başka bir gayesi olmayan, parti kuruluşu ile kaçmak hiç yakışmıyor.
Dağıtan, dağıtığını toplayacak, kırmızı plakalı araçlar binerken iyi idi. Şimdi ben küstüm gidiyorum demek sözcüklerde tarifi olmayan tatlı su kurnazlığıdır. Yok, öyle ortalığı darmaduman ettikten sonra, sofrayı kuran toplasın anlayışı ile arkasına bakmadan gitmek. Nasıl aldıysanız öyle bırakacaksınız beyler…