İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, sıra dışı davranışları ve değişik siyasi çıkışları olan ilginç bir siyasi portre...
Egoları çok yüksek. Bunun için de kural, kaide ve teamülleri hiçe sayan ben yaptım veya ben söyledim oldu diyen inatçılığı ön plana çıkan bir kişilik...
Siyaset sahnesinde bilindiği ve göründüğü kadarı ile tabanda ve halk arasında organize olmuş siyasi bir ekibi yok. Seçim zamanın da yanında olanları da uygulamaları ile kendisinden uzaklaştırdı.
Etrafındaki gördüğümüz kalabalıkları oluşturanlar ise belediyenin kadrolu elemanları ve İmamoğlu'nun korumaları. Bunun için de siyaset sahnesinde tek kişilik tiyatro gibi sahnede sadece kendisi yazıyor ve oynuyor.
Bunun yanında perde arkasında görünmesi istenilmeyen müthiş bir algı ve reklam grubu ile senaryo yazarı trol ekibi var...
Karşısında bürokrat gördüğü zaman şahinleşiyor...
Devletin Valisine “İt” demekten geri durmuyor.
Şu sıralar her UKOME toplantısında Karayolları Bölge Müdürü ile tartışma yapmayı alışkanlık haline getirdi.
Ama karşısında mikrofon hele hele kameralı mikrofon görünce de süt dökmüş kedi gibi oluveriyor...
Terliyor, üzülüyor, saçmalıyor...
İmamoğlu, dediğim dedik, çaldığım düdük inatçı anlayışı ile birilerinin çok dikkatini çekmiş ve desteğini almış olmalı ki zamanımız siyaseti için ısrarla gündemde tutulmaya ve parlatılmaya çalışılıyor.
Muharrem İnce'nin Cumhurbaşkanlığı seçim akşamı yenilgiyi kabul etmesi üzerine uygulamaya konulamayan büyük kaosun yeni siyasi öznesi olarak düşünülen İmamoğlu son zamanlarda kamuoyunda inandırıcılığını ve güvenirliliğini yitirdi. Her geçen günde yitirmeye devam ediyor.
Oysaki İmamoğlu reytinglerinin ve siyaseten hisse senetlerinin düşmesine hiç tahammül edemiyor. Bunu tolere ve gündemi manipüle edebilmek için akla hayale gelmedik çıkışlar yapıyor.
Bu bağlamda olmak üzere son zamanlarda bir yerlerden İmamoğlu'na suikast yapılacağı haberleri yayılmaya ve çıkarılmaya başlandı.
İlk bakışta anlaşılan suikast haberleri ile gündem İmamoğlu'nun lehine olacak şekilde dizayn edilmeye çalışılıyor.
İmamoğlu ile ilgili şimdiye kadar birçok suikast haberleri yapıldı.
“Bir insana bir şeyi kırk defa söylersen olurmuş” ... Atasözü ile bağlantılı olarak Avrupalıların “Rosenthal Etkisi” veya “Kendini Doğrulayan Kehanet” diye adlandırdıkları bu teori üzerine inşa edildiği intibaı uyandıran İmamoğlu'na suikast iddiaları son zamanlarda dikkat çekici bir hal almaya başladı.
Çünkü son yapılan suikast haberinin Osman Yıldırım'a dayandırılması kamuoyundaki birçok uzman tarafından dikkat çekici bulundu.
Bilindiği gibi Osman Yıldırım; Ergenekon'un hem tanığı hem sanığı ve şu anda cezaevinde tutuklu. Cumhuriyet gazetesine el bombaları atılması ile 2006'daki Danıştay'ın saldırısının azmettiricisi ve bu baskında Hâkim Mustafa Yücel Özbilgin'in katledilmesinin faili.
Tutuklu bulunduğu cezaevinden bu şahıs değişik iddiaları içeren kendi el yazısı ile İmamoğlu'na suikast yapılacağını İstanbul Valisi ile Emniyet Müdürüne güvenmemesi gerektiğini bir mektup ile bildiriyor...
İstanbul BB bu ihbar mektubunu Valilik Makamına, Valilik Makamı da mevzuat gereği Emniyet Müdürlüğüne gönderiyor...
Buraya kadar suikast iddiası ile izlenen resmi prosedür doğru... Ancak birileri bu mektubu basına servis ettikten sonra çarşaf çarşaf gazetelerde ve haber sitelerinde yayınlanması ile birlikte anormallikler başlıyor.
Bu haberlerin eski Türkiye'de karşılığı vardı. Ancak bu işin de artık o kadar cılkını çıkardılar ki millet artık bu iddialara ağzı ile değil de başka yerleri ile gülüp geçiyor...
Elbet devlet her iddianın peşine düşüp araştırdığı gibi, İmamoğlu'na suikast yapılacağı ile ilgili iddiaları da araştırmalı ve gerekli tedbirleri almalıdır. İnanıyorum ki devlet tarafından bu iddia ile ilgili araştırma ve sonucunda gereği mutlaka yapılmıştır.
Ancak sadece siyasi rant sağlamak ve manipülasyona dayalı iddialar ile Türk siyasetini dizayn etmeye kalkanlar artık böylesi boş beleş işlerle kamuoyunun zamanını çalmak yerine Bor'un pazarının geçtiğini istikametlerini Niğde'ye (Ukrayna'ya) çevirmek zorunda olduklarını anlamaları gerekir...
Batılı dostların desteği ile iktidara gelmiş, onların payandası ile iktidarını sürdüren kukla sözde yöneticilerin ülkeleri nasıl bir kaosun içine sürüklediklerini anlamak için ille de alim olmak gerekmiyor...