Şiddet, Siyaset ya da meşruiyetin zor yolları
Siyaset genellikle şiddetin beceremediğini becermek için yapılır. Şiddet korku verir verdiği oranda da geçici bir zafer sağlar. Korku ortadan kalktığı an kişi eski konumuna düşer. Şiddete dayanan örgütlenmeler ve şiddet yolu ile yöneten devletler bunun en iyi örnekleridir. Ortadoğu'da şiddete dayanan dikta rejimleri halk korku çemberini kırdığı anda kağıttan kaplan olduklarını gösterdiler ve bir bir devrildiler. Şu an terör ile yani şiddet ve şiddetin yarattığı korku iklimi ile ayakta duran IŞİD'te baskı ve yarattığı korku iklimi dağıldığı anda yele karışan bir çöl tozu olmaktan kurtulamayacaktır. Siyaset bilgisinin tarihten çıkardığı en önemli ders hiç bir siyasi iktidarın ya da siyasi gücün şiddet yolu ile ayakta kalamayacağıdır.
Siyaset şiddetin tam tersine korkuya değil açıklığa ve açık zihin durumuna ihtiyaç duyar çünkü siyaset gücünü korkudan değil iknadan alır. İkna siyasetin varoluş zemini olan meşruiyetin temel kaynağıdır. Eğer insanları savunduğunuz tezlerin doğruluğuna ikna ederseniz insanların desteği de size yönelecek ve bu destekle meşru bir güç elde etmiş olacaksınızdır.
Türkiye diğer bölge ülkelerinden farklı olarak siyaset kurumunun gücüne dayanan eksikleri çok olsa da bölgedeki bir çok ülke il kıyaslanamayacak demokrasisi ile bu bölgenin en güçlü devleti oldu. Bu güç askeri bir güçten daha fazla ekonomik ve siyasi güç oldu. Türkiye zengin doğal kaynakları olmadığı halde güçlü ekonomisini ayakta tutan üretkenliği ile bölgenin mikro süper gücü olmaya aday oldu.
Bunu da hep siyasete borçlu oldu.
Türkiye de siyaset kurumunun gücü ile eş orantılı olarak siyasi yöntem olarak meşru siyasi yöntem olan ikna yerine zora başvuranlar hep sosyal destekten mahrum kaldı. Bu konuda tek bir istisna vardı o da Kürt Siyasi hareketi idi. Ancak şöyle bir bakarsak Kürt Siyasi hareketi de halkının mağduriyeti ve bu mağduriyete neden olan baskıya duyulan tepki nedeni ile taban bulabildi. Devlet olanca ceberutluğu ile Kürtlerin bu ülkenin eşit vatandaşı olma taleplerini bastırdıkça Kürt halkı da tepkisini dağdaki çocukları ile dile getirdi. Tam da bu nedenle bugün gelinen nokta da silah artık hiç bir başarı şansı olmayan bir enstrümana dönüştü ise Kürtlerin eşit vatandaşlık statüsünde elde ettiği önemli kazanımların bu dönemde hayat bulması nedeni iledir. Tam da bu yüzden dün şiddeti seslerini duymak istemeyenlere seslerini duyurmak için bir araç gibi kullanan gençlerin yanında mevzilenen Kürt halkı bugün tam tersine gençlerine ellerinizi tetikten çekin. Artık ben kendi dilimle konuşacağım ve benim dilim burada yaşadığım diğer halkları benim eşitlik talebime inandırmak olacak diyor.
HDP'nin bu seçimin en ilgi gören siyasi yapısı olmasının nedeni tam da Kürt halkının duruma el koymasından dolayıdır. HDP savaşın değil barışın öznesi olduğu süreçte Kürt Halkının eşitlik mesajına bütün ülkenim kulak kesilebilmesini sağladı.
Ancak şunun unutulmaması gerekir eğer mevcut siyasi iktidar da geçmiş dönemdeki OHAL uygulamaları ile siyaset yürütüyor olsaydı, HDP dün olduğu gibi en fazla Kürt Halkının bir bölümünün tepki oyları ile çözümün değil sorunun bir parçası olarak siyaset sahnesinde olacaktı. Lakin mevcut hükümet Türkiye'nin 100 yıllık Kürt Sorununu çözmek için ileri ve cesur adımlar attıkça ve bu süreçte HDP'yi bu sürecin çözüm ortağı olmaya yüreklendirerek sahne önüne çıkardıkça HDP Tüm Türkiye sathında ne söylediği dikkate alınan bir siyasi güç haline geldi. Böylece bir bölge partisi değil Tüm ülkeye dönük siyaset üretmesi istenen ve sağ bir siyasi iktidara karşı soldan gelen bir siyasi muhalefet partisi olarak barajı aşacağın inanılan bir parti haline geldi.
HDP AK Partinin yaptığını yapar da bu ülkenin kemiklemiş sorunlarını çözmeye aday bir siyasi güç olduğuna toplumu inandırabilirse o zaman sadece barajı aşmakla kalmayıp şu an CHP'nin yapamadığını yapıp iktidar dengeleyen güçlü bir siyasi muhalefet partisi olacaktır. Elbette bundan da kazançlı çıkan Türkiye'nin demokrasisi olacaktır.
Ancak HDP şu an arkasına aldığını düşündüğü rüzgarın heyecanına kendini fazlası ile kaptırıp da kendine esas partner edindiği Türk solunun arızalarını yansıtan bir siyasi parti olursa bırakın Ana Muhalefet partisi olmayı barajı bile aşmakta zorlanır. Çünkü Türk solu hiç bir zaman toplumdan gelen sesleri doğru okuyamayan, soyut bir idealizmle hayali bir güç vehmi ile kavgacı bir siyaset anlayışını benimsedi. Oysaki içinde yaşadıkları toplum uç siyasi heveslere hiç yüz vermeyen, kadim bir bilgeliğin verdiği tecrübe ile hem makulden yana tutum alan bir toplumdu. Şiddeti değil konuşmayı önemseyen bir halktı. Bu yüzden halkla ters düşen sol objektif şartlar çoğunluk hep kendisi lehine olmasına rağmen tam da toplumu anlayamadığı için sübjektif şartları objektif şartlara uyarlayarak ciddi bir siyasi güç olamadı. Buna mukabil toplumunu daha iyi anlayan sağ objektif şartlar fazla lehine olmadığı zamanlarda bile sübjektif şartları iyi kullanarak hep toplumsal destek aldı.
HDP kavganın değil barışın parçası olur ve gücünü karşıtlıktan değil de makulün farklı bir dille söylenmesini hayata geçiren bir gücün siyasi temsili. Kürt halkı Türk solunun dilini de anlam dünyasını da hiç paylaşmayan bir toplumsal grup. Tam da bu nedenle halk gençlere kenara çekilin dedi ve bundan sonra da gençlerin hiç bir zaman sahnenin önünde olmasını istemedi. Yılların acıları içinde yorgun ama bilge bir halk olarak savaşın, şiddetin, çatışmanın, kavganın değil barışın ve sükunetin tarafı. Bunu en son Ağrıda bir kez daha canı bahasın ortaya koydu.
Günlerdir Ağrıda olup biteni konuşanlar aslında Ağrıdan yükselen bu güçlü BARIŞ sesini duymuyorlar. Kürt halkı tıpkı Türkiye'deki diğer halklar gibi barışın hiç bir biçimde kesintiye uğramasını istemiyor. Aslında HDP'ye bu mesajı veriyor. Nitekim dün Altan Tan bu mesaja uygun olarak kırılganlaşan bir zeminde PKK'nin hala silahlı güçleri ile yerleşim yerleri yakınlarında mevzilenmeyi bırakarak seçim atmosferini olumsuz etkilemeyecek, herhangi bir çatışma durumu ile karşılaşmayacağı güvenli bir alana çekilmesi gerektiğini söyledi. Eğer HDP gerçekten barışın tarafı ise ve kendi halkının verdiği mesajları doğru okuyacak bir siyaset yürütecek ise bizzat Eş başkanları aracılığı ile bu çağrıyı tekrar ederek Öcalan'ının da isteminin bu olduğunu belirtmelidir. HDP bunu yaparak çatışmanın değil meşruiyetin öznesi olarak siyaset yapmaya kararlı olduğu mesajını verirse kendisi için çok elverişli olan bu süreçten tarihi bir başarı ile çıkar. Eğer bunu güçlü bir biçimde dillendirmez de sadece AK parti karşıtlığı üzerinden bir başarı elde edeceği umudu ile sözel şiddetin bir tarafı olur ise kendi adların ciddi bir hüsran yaşamaları kaçınılmaz olacaktır. Ağrı da halkın HDP'ye ve aynı anda PKK'ye verdiği esas mesaj bu oldu. Dileğim o ki bu mesaj yerine ulaşır ve Türkiye bir seçimi daha şiddetten uzak siyasetin kendi doğal mecrasında sürdüğü bir seçimi daha yaşar ve demokrasisi daha da güç kazanır.