Elindeki algı gücü ve bu gücün inşaasında kullandığı kabiliyete güvenenler ne yazık ki tarihsel körlüğü kendi üzerlerinden bir türlü atamadılar. Üstelik bu körlük üzerinden strateji üretmeye çalıştıklarında sorun çıkarabilme kabiliyetinin iktidarı alaşağı etmeye değil kendilerini tarihe gömmeye başladığını hep birlikte izledik.
Bu akıl siyasal, sosyal yaşamı düzenleme gayretine de kalkışırken bunu yapma değil buna girişme yeteneğini kendilerince inanılmazı gerçekleştirme olarak algıladı. Onları bu yanılgının içerisine sokan şey ise Türkiye’nin 1960, 1980, 1993, 1997, 2003 ve 2004 dönemini büyük tecrübelerle yaşamış olduğudur.
Artık üretilmiş meşruiyetlerle ya da devlet içerisindeki odaklarla bu toplumu değiştirebileceklerini ve onların dışında gerçek meşruiyete sahip ve devletin de bu odakları tasfiye edebilme durumunu görmek istememişlerdi.
Sizler;
Menderes’i asmak için üretilmiş yalanlarla bunu gerçekleştirebildiniz. 12 Eylül darbesini yapmak için en insani durumları kullanarak, yani kardeş kavgasını bitirme meşruiyetine dayanarak darbe yapabildiniz. İrticaya karşı bu ülkeyi koruyoruz diye 28 Şubat’ı gerçekleştirebildiniz. “İrtica iktidar olmuş” diye onu devirmek için darbe girişimlerinde bulunma gücünü kendinizde bulabildiniz.
Ama en önemli şeyi bugün unutuyorsunuz.
Bizlerin tüm bu tecrübelere sahip olan aklımızı, duruşumuzu ve bu duruşun toplumsal meşruiyetini…
Evet beyler!
Algı gücünüz olabilir,
Sorun çıkarma kabiliyetiniz olabilir,
Ama hayatın gerçeği ve bu gerçek üzerine şekillenen insan aklı bunları boşa çıkarabilme, boşa çıkarmakla kalmayıp bir daha yaşanmamak üzere tarihin çöplüğüne atma gücüne ulaşmıştır.
Uluslararası durum, yarattığınız tüm dezenformasyona rağmen sizin lehinize değil. Bölgesel koşullar mercekle aradığınız olumsuz haberlere rağmen sizin lehinize gelişmiyor. Türkiye’nin ekonomik gücü bunun üzerinden şekillenen sosyal statüsü ve en önemlisi de Kürt siyasi aklı sizin darbe girişimlerinize fırsat vermeyecek olgunluğa erişmiş bulunmaktadır. Bunları hiç düşünmediniz!
Darbe veya devrim ancak 2 koşulda gerçekleşebilir.
1- Geniş halk kitlelerlinin katılımı
2- Devletin sinir sisteminin ele geçirilmesi
Ele geçirdiğiniz polis istihabaratı ve yargı sinir sisteminin sadece küçük bir bölümü. Geniş halk kitleleri ise hiç uğramadığınız bir mahalle.
Şimdi şunu sorun kendinize, “En değerli kadrolarımızı deşifre etme pahasına neye güvendik bu ölümcül hamleleri yaparken?”
Bu bana Libya lideri Muammer Kaddafi’nin bir lağım borusuna sığındığı zaman elindeki uydu telefonuyla hala zafer kazanacağız söylemini hatırlatıyor… Bir lağım borusu.. Daha ötesi var mı?
Körlük budur işte!
Üzücü olan bu siyasal körlüğün entelektüel destekçilerinin de hala bu stratejiye umut bağlamaları ve bu stretji üzerinden saygınlık arama arayışlarıdır.
Hesap etmediğiniz bir diğer şey de Öcalan’ın bu “bir darbe girişimidir” tanımının bir tanımdan ziyade Türkiye’nin en mobilize hareketini bu sürecin dışında tutabilme iradesi oldu. Ve siz yıllarca Kürt siyasi hareketi üzerinde yapmış olduğunuz onca hesap, açık ve net boşa çıkmasına rağmen hala hangi stratejinin rüyasını görmektesiniz?
Bu nasıl bir körlüktür ki sizi kimse bir türlü bu rüyadan uyandırmıyor.
Evet 17 Aralık ölümcül darbe girişimi ağır bir yenilgiyle sonuçlanmıştır.
İster fark edin ister etmeyin.
İsterseniz devam ettirmeye çalışın.
Ama bu iş bitti.
Bence dağılsanız iyi olur.