Dünden itibaren Suriye’deki gelişmeler Suriye muhalefetinin Esad ile çatışmasının Suriye içi bir mesele olmaktan çıkmasını, bir bölge savaşına dönüşme tehlikesini ispatlamıştır. Ve yine bu gelişmelerle söz konusu savaşın da bize doğru kaymasının derin endişelerini taşımamak artık mümkün değildir.
Yaklaşık 4 milyon insanın dramının birileri açısından bu savaşı bitirmeye yetmediği süreçte, bunun Lübnan üzerinden Tüm Ortadoğu’ya yani 10 milyonlarca insanın hayatını ciddi bir tehlikeye sokacağı bir dönemi engelleyemesek de, yayılmasını engellemek elbette ki mümkündür.
Türkiye’deki çözüm süreci, Haziran ayı ile beraber bir daha acının ve gözyaşının geri dönmeyeceği bir aşamaya geçecektir. Bunu gerek sayın Sadullah Ergin gerek sayın Selahattin Demirtaş açık ve net ifadelerle deklare ettiler.
Haziran ayından sonra Türkiye, tarihinin en demokratik adımlarını atma aşamasına gelecek.
Ortadoğu’nun 3 oyun kurucu aktörü olacak diyebiliriz; Yani İran ve Mısır’dan sonra Türkiye de çatışma ve savaşların kendi sınırlarında bitirme noktasında. Ama malesef bu yetmemektedir. Bizim sınırlarımızdaki olumsuzluklar ve güç dengeleri çözüm sürecini de tehlikeye atmakta. Bunu aşmanın yolu geçmiş devlet aklıyla Ortadoğu’yu değerlendirmeyi biran önce terketmekten geçmektedir.
Şuanda bunu zora sokan iki mobilize yapı vardır.
Biri PYD, diğeri de Hizbullah..
Türkiye PYD’nin kendisi ile bir düşmanlığının olmadığını anlamak durumundadır. Bunu PYD lider ve yöneticileri her gün ama her gün vurgulamakta. PYD zaten bir şiddet örgütü değil, Suriye’de herkes gibi sonradan silahlanan bir örgüttür. Yani Suriye’de silahsız bir örgüt kalmadığı için onlar da silahlanmıştır. Aynen Suriye Muhalefeti gibi.
Suriye Kürtleri sadece PYD’den oluşmamakta ama PYD en etkili Suriye Kürtlerinin olduğu örgüt olma özelliğini taşımakta. Kürt- Türk ve Arap ittifakının bölgede barışın tesisi açısından PYD’nin de bu ittifakın içine çekilmesi ile mümkündür. Kürtlerin demokratik haklarına ve siyasal tercihlerine saygı gösteren ve yön veren bir Türkiye, bölgede barışın savaştan daha güçlü hale gelmesini sağlayabilecektir.
Bu aynı şekilde Kürt siyasal hareketi açısından da geçerli. Çözüm sürecinin Türkiye’deki tüm katmanları içine kattığı bir dönemde Kürt siyasal hareketi Cihangir kuşatmasından biran evvel sıyrılmalıdır. Cihangir anlayışı Kürt dostluğuyla Kürtlerin önünü açmamaktadır. Cihangir anlayışı Barışı içselleştirmediğinden; ki en somut örnek de tercihini çözüm konferansının yapıldığı Ankara’ya değil de Osmaniye’de bir park açılışına gitmekle göstermiştir. Kürtlerin 30 yıllık acısı ve Türkiye barışı bir park açılışından daha değerli değil midir?
Bunu Hizbullah’ı değerlendirirken de görmekteyiz. Hizbullah sadece bir Şii örgütü değildir. Meşruiyetini İsrail’in zulmünden alan Arapların kırılan gururunu dorukta tutan bir gerçeklikten almaktadır. Onun için Hizbullah’ın kendisini de yok edecek bu tarihsel hatasını Hizbullah’ı yaklaştığı Esad’tan (HAMAS GİBİ) uzaklaştırmanın yollarını ve onu yaratan bu meşruiyeti en yükses sesle dile getirmekle başlamalıdır Muhafazakar ve İslami yapılar.
Çünkü Hizbullah’ın daha fazla dahil olması demek, o birilerinin ellerini ovuşturarak beklediği Sünni-Şii çatışmasının gerçekleşmesi demektir. Hiçbir demokrat, hiçbir solcu daha doğrusu hiçbir insan müsade etmemelidir.
Eğer kendimize geri dönüp bakarsak bunu engelleyebilmenin imkan ve olanakları mevcuttur.