“Ağaca çıkan keçinin dala bakan oğlağı olurmuş.” Misali serde Muhacirlik olduğu için başta Balkanlar olmak üzere Dünya'nın her karış coğrafyasındaki Müslüman-Türkler ile ister istemez gönül köprüsü ile kan bağımız ve inanç birliğimiz kuruluveriyor.
Şumnu'dan İskeçe'ye, Gümülcine'den İşkodra'ya, Üsküp'ten Saraybosna'ya, geniş bir alana yayılmış Balkan coğrafyasındaki haberlere kayıtsız kalamıyor, dikkatle takip ediyor ve izliyoruz. Kötü haber alınca üzülüyor, güzel haber alınca da seviniyoruz. Çünkü onlar sonbahar da dökülen yapraklar gibi her biri bir tarafa savrulduklarından kısa bir süreliğine irtibatımız kesilmiş olsa da binanın tuğlaları gibi onların hepsi bizim kardeşlerimiz ve kıymetlilerimiz. Aradan geçen yıllarda ne onlar bizi nede biz onları unutmadık.
Batı Trakya'dan bizleri uğurlayan Müslüman-Türk'ün: “Türkiye'ye sahip çıkın, Türkiye güçlüyse bizler de burada güçlüyüz, rahatız, huzurluyuz” diye serzenişte bulunması izahata gerek kalmadan her şeyi açıklıyordu.
Fatih Sultan Mehmet Han'ın emaneti Bosna-Hersek'te Saraybosna'daki Kovacı Mezarlığını ziyaretimde karşılaştığım Boşnak Mücahit'in: “Sizlerin ecdat yadigârı bu toprakları ziyaret etmeniz bizleri çok memnun ediyor. Ancak biz sizi o zamanlarda çok beklemiştik...” Diye sitem dolu sözlerini hiç unutamıyorum... Mezar tahtası başıma vuruncaya kadarda unutacağımı sanmıyorum.
“Biz sizi o zamanlar da çok beklemiştik...” diye üstüne basa basa ifade ettiği zaman ile Yugoslavya'nın dağılması sürecindeki 1992-1995 yıllarında Boşnaklara (Müslüman-Türk) yapılan soy kırım yıllarını hatırlatıyordu.
Evet o yıllar gerçekten çok acı yıllardı. Avrupa'nın orta yerinde dünyanın gözleri önünde yaşanan o soy kırımın, vahşetin, toplu katliamların, iğrenç tecavüzlerin yaşandığı, Saraybosna'nın muhasara altında tutulduğu, o karanlık ve yokluk yıllarında Boşnak kardeşlerimiz bizleri beklemesine rağmen gidemedik, yanlarında olamadık, yaralarını saramadık ve yardım elimizi uzatamadık...
O yıllarda Türkiye'nin Bosna Hersek'i veya diğer Müslüman-Türk coğrafyasındaki gelişmeleri izleyecek ve yardım edebilecek, uluslararasında söz söyleyecek, müdahalede bulunacak mecali yoktu. Rahmetli Erbakan, Balkanlar için çok çabalamış, Aliye Izzetbegoviç'e sahip çıktığı ve Bosna'ya insani yardımları organize ettiği için ülkemizde maalesef bazılarınca linç edilmişti.
Kafkaslar, Balkanlar, Ortadoğu kan gölüne dönmüş iken Türkiye maalesef PKK, faili meçhuller, Mumcu, Kışlalı, Sivas ve Başbağlar katliamları ile meşgul ediliyor, Rahmetli Cumhurbaşkanı Özal'ın zamansız ve şüpheli ölümü ile Türk siyaseti yeniden dizayn ediliyordu.
Boşnaklar, Bosna'nın son Uç Beyi Aliye Izzetbegoviç'in önderliğinde ellerinde silahları ve imkanları yok iken direnişe başladılar, derlendiler, toplandılar. Direndiler, karşı koydular. Bugün Afganistan'da olduğu gibi o zaman da orada güvenliği sağlamak ve demokrasi getirmek üzere topraklarına girmiş ABD ve AB vardı, onlara rağmen kazandılar. Bugün istenilen düzeyde olmasa da öz kimlikleri ile yaşayabiliyor, kendilerini ifade edebiliyorlar; ülkelerini ziyaret eden Türkiye Cumhurbaşkanını kendi bayrakları ve Türk Bayrağı ile karşılayabiliyorlarsa o günlerde kahramanca yalnız başlarına yaptıkları direnişleri sayesindedir.
İdman Dağının eteklerinde buram buram Anadolu ve buram buram hüzün kokan Saraybosna'nın tertemiz kahraman vefakâr insanları o günlerde kendilerini unutmayan, yardımına koşan Türkleri çok seviyorlar. Rahmetli Erbakan'ın, Muhsin Yazıcıoğlu'nun isimleri İdman Dağının birer efsanesi olarak yaşatılmaktadır.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Saraybosna'ya yaptığı ziyaret bu coğrafyada Türklerin/Müslümanların ne kadar çok sevildiğini bir kez daha dost düşman herkese gösterdi. Saraybosna sokaklarında Türk Bayrakları ile coşkulu kutlamalar yapıldı. Bunun yanında Saraybosna'nın tarihi Başçarşı'daki Gazi Hüsrev Paşa Camisinin bakım ve onarımının yapılması vesilesi ile düzenlenen törende Cumhurbaşkanının Kur'an-ı Kerim tilaveti ise muhteşem oldu.
Keşke Türkiye Dünyadaki Komünist sistemin çöktüğü yıllarda en azından bugünkü kadar güçlü olabilseydi de o gün gizli kapaklı üç beş kahramanın ve kanaat önderinin organizasyonunda yapılan yardımların çok daha fazlası yapılabilse ve müdahale edilseydi de içlerimizi acıtan katliamlar olmasaydı.
Bugün Dünya üzerinde yaşanan gelişmelere 40-50 yıl sonra keşke dememek için o zaman Balkanlarda yapılan hataları şimdi tekrarlamamamız gerekir ki, bizden sonraki neslimiz bizlerin Balkanlarda yaşadığı ezikliği yaşamasın... Gurbetteki kardeşlerinden, haklısın demek zorunda kalacağı sitemler duymasın...