HDP'de, 7 Haziran seçimlerine giderken görülen özgüvenden eser yok. O seçimlerde uluslararası siyasi dizayn operatörlerinin gözdesi HDP ve başındaki Demirtaş olmuştu. HDP güya “toplumun bütün renklerini altında toplayan bir şemsiye” idi. “Türkiyelileşme” partisiydi. Partinin söyleminde Kürt vurgusu iyiden iyiye azalmış, Batı'daki seçmene sempatik görünecek vurgular öne çıkmıştı. CHP mitinglerine HDP'liler de katılıyor, iki partinin bayrakları yan yana sallanıyordu. Nitekim seçimin ertesinde CHP'li Şafak Pavey'le Selahattin Demirtaş'ın “Birlikte iyi salladık” sözleri hala hafızalarda.
HDP'nin parlatılmasına paralel olarak tabii ki eşbaşkan Demirtaş da cilalanıyordu. Hem iç, hem dış basında çok yoğun bir Demirtaş güzellemesi gördük. “Karizmatik, genç, yakışıklı, seküler bir Kürt lider” imajı pompalandı. Aydın Doğan medyası da içeride kampanyanın yürütücüsü durumundaydı. CNN'de saz çalan görüntüleri en çok akılda kalanlardan. O dönemde estetik operasyonlar da geçiren Demirtaş elbirliğiyle “beyazlatılmış”, “Seni başkan yaptırmayacağız” sloganı da tutmuştu.
İki yıllık Çözüm Süreci'nde muhatap alınmanın yarattığı pozitif dalganın üzerinde sörf yapmanın da etkisiyle, sonuç başarılı oldu: %13 oy ve 80 milletvekili. Söylemden hissedilen özgüven tavan yaptı. %13'lük partinin başındaki Demirtaş, %41 almış partinin kurucusuna, hemen o akşam “Korkma, seni asmayacağız, yargılayacağız” tehdidi savurabiliyordu. Meşhur masaldaki gibi, kendisini şişirerek dere kıyısında su içen inek kadar büyüyebileceğini sanan kurbağayı izledik.
Bu suni özgüven, PKK terörü tırmandırdıkça sarsılmaya başlasa da, 1 Kasım seçimlerine giderken bile sürüyordu. HDP'nin bazı sözcüleri oylarının azalmadığını, aksine %20'lere doğru yükseldiğini söylüyorlardı.
***
Bugün ise (başta söylediğim gibi) bu özgüvenden eser yok. Aradan geçen üç yılda, PKK sadece kıytırık “devrimci halk savaşı”nda çukurlarda yenilmekle kalmadı, binlerce militanından da oldu. Önce 1 Kasım'da bir milyon oy, ardından 16 Nisan referandumunda 500 bin oy daha kaybettiler. Sınır ötesi operasyonlarda, Zeytin Dalı harekâtında da yine binlerce militan kaybettiler. Ama daha önemlisi, evlerinin önüne kazılan ölüm çukurları halkın desteğini çekmesine yol açtı. Üstelik “Rojava devrimi” diye pazarlamaya çalıştıkları rüya da hüsrana uğradı. Şimdi sadece “Arkamızda ABD var” propagandasıyla “yıkılmadık, ayaktayız” mesajı vermeye çalışıyorlar.
Fakat HDP her ne kadar kuyruğu dik tutmaya çalışsa da öyle üst perdeden konuşamıyor. Bugün artık zafer kazanmış eda söndü, mağdur edebiyatı öne çıkmaya başladı. Baraj altında olduklarını, partinin önemli isimlerinden Pervin Buldan açıkça dile getirdi. Ardından başkaları da geldi. Parti içinde huzursuzluk ve tartışmalar had safhada. Son olarak dindar kimliğiyle bilinen Altan Tan aday olmadı ve partideki marjinal sol hegemonyayı ağır biçimde eleştirdi.
Çünkü uluslararası dizayn operatörleri bu seçimlerde başka aktörlere yöneldi. Kimse HDP'yi parlatmaya uğraşmıyor, TV'lere çağıran yok. Aydın Doğan medya grubunu sattı, destek bitti. Kimse PKK/HDP'yle yan yana bile görünmek istemiyor. İttifaklara almaktan kaçınıldı. Zaten onlar da neden alınmadık diye sitem ediyorlar.
Şimdi hem tutuklu Demirtaş'ı aday gösterip, hem de “Adayımız tutuklu, mağduruz” kurnazlığını sergiliyorlar. Partilerine tekrar başkan seçmedikleri adamı Cumhurbaşkanı adayı gösteriyorlar.
CHP ve SP de bu kısma vurgu yaparak kısmi destek veriyor. Ancak bunun yeterli gelmediğini, baraj sorununu aşmaya yetmeyeceğini görmüş olmalılar ki, diğer muhalefet partilerini kaygılandırmak için “Biz barajı geçemezsek AK Parti en az 60-70 vekil fazla çıkarır” korkusu yaymaya çalışıyorlar. Önümüzdeki günlerde bunu daha öne çıkaracaklarını göreceğiz. Başkanlık seçiminden pek umudu kalmayan, meclis seçimlerinde çoğunluğu Cumhur İttifakı'na kaptırmamaya yönelen muhalif cephe seçmenini, söz konusu bu 60-70 vekille korkutup HDP'ye oy verdirmek istiyorlar.
Terörün partisine açıktan oy çağrısı yapamayan CHP bu yolla bir kısım seçmeni HDP'ye yönlendirebileceğini hesaplıyor olabilir. Bu oylar HDP'yle CHP arasında çoktandır kazılan görünmez tünelden geçiş sağlayabilir. Hedefi ne olursa olsun cari iktidardan kurtulmak olan, yıllardır enjekte edilen Erdoğan düşmanlığıyla bilinci çarpıtılmış seçmen, HDP saf dışı kalırsa Erdoğan'ın daha da güçleneceği anlatılarak yönlendirilebilir.
Çok sayıda CHP'linin uzun zamandır Demirtaş'ı hapiste ziyaret etmesinin bir hedefi olmalı. Bunu en son Muharrem İnce önceki gün, kendi kampanyasının ilk mitingini yaptığı Edirne'de gerçekleştirdi. Hemen ertesi gün de Hakkâri'de miting yapıp Demirtaş'ı ziyaretinin altını çizdi. Edirne'den Hakkâri'ye oldukça sembolik bir sıçrama.
İnce'nin CHP'nin başına geçmek için sempati toplamak, seçimin ikinci tura kalması halinde Kürt seçmeni kendisine yönlendirmek gibi bazı hesapları da olabilir tabii. Ama asıl hedef, 2015'teki imajı yerle bir olan HDP'yi baraj riskinden kurtarmak olacaktır. Bu defa mağdur algısı yetmeyeceği için, en iyi bildikleri yönteme, “Erdoğan'la korkutma”ya yöneleceklerdir. “HDP düşerse Erdoğan fazladan 60 vekille anayasa değiştirecek çoğunluğa ulaşır” fikri, CHP seçmenini ürkütmek için epey kullanışlı hale gelecektir. Kalan 40 küsur günde bu taktiği de göreceğiz.