Herkesin bahardan anladığı farklıdır muhakkak. Özellikle de bazı yabancı basının. Araplar darbeci diktatörlerinden kurtulmak için direniş göstermişti. Ülkemizde ise seçimle, halkın yüzde elli oyuyla iktidar olan hükümetin, yakılıp yıkılarak, içki şişeleriyle protesto edilmesi, baharsa “ne âlâ bahar” diyelim.
Önce Kılıçdaroğlu yurtdışında Başbakanı Esed’e benzetti. Gerekli olan koşullar oluşturuldu. Gösteriler yapıldı. Bunca itina ve müsamahaya rağmen bir takım yabancı basına “Erdoğan göstericileri asmakla tehdit ediyor.” başlıkları attırıldı. Fakat bu yalan ve iftiralara rağmen yine de Türkiye’de çoğunluk, olanın bitenin de, zalimin de mazlumun da farkında.
AVM’ lerden hoşlanmayabilirsiniz, hakkınız da vardır, modern, seküler, tüketim toplumunun simgesidirler. Bu nedenle hiç gitmeyebilirsiniz de. Ağaçları çok sevip her gün fidanlar dikebilirsiniz, bu da duyarlı insan olmanın gereğidir. İçkisiz yapamıyorsanız evde stok yapabilirsiniz. Ancak gece ondan sonra içki satışı yasak diye kaldırım sökmenin, araç yakmanın, dükkanların camlarını indirmenin, polisleri yaralamanın, sokaktaki insanları tedirgin etmenin ne çevrecilikle, ne de hak aramayla ilgisi vardır.
Mesele içki yasağıyla sınırlı değil. Allta yatan bir sürü sebep var tabi ki. Yıllarca baskı altına alınan, namazından başörtüsüne, İmam-Hatip liselerine kadar, muhafazakar insanların bu hükümet döneminde nefes almaya başlaması, özgürleşmesi, inancını daha rahat yaşayabilmesi vs. Dindarlar için yasakları savunup, her türlü özgürlüğü onlara çok gören bir grubun hiç hazmedemediği bir durumdur bu. Özgürlük, sayısı az bir elitin tekelinde olmuştur yıllardır, öyle de kalmalıdır. Muhafazakar Anadolu insanları içinse o hep bir lükstür.
En çok bahsi geçen bahanelerden biri de 19 Mayıs, 29 Ekim gibi bayramların kutlanamayışı söylemleri. Bu bayramların resmi, askeri törenlerle kutlanan değil, sivil kutlanan bir bayram olmalarını istemenin nesi kötü olabilir ki. Her yıl belediye başkanlarının, kaymakamların aynı konuşma metinlerini dinlemenin, gençlerin aynı akrobatik hareketlerini protokole sergilemesinin nesi keyiflidir. “ Rahat, hazır ol” komutlarıyla eğitilmiş tek tip öğrenci anlayışı nasıl bir özgür nesil getirebilir?
Ayrıca ekonomiden sağlığa, eğitime kadar her alanda iyileşme, rahatlama, çözüm süreci vs. sandıkla, seçimle bu hükümetten kurtulmanın imkansızlığını gösterdi. İçte ve dışta bir takım mihrakları rahatsız etti. Niyetleri belki de çok da aşırı olmayan daha masum insanları da yanlarına alarak gerek sosyal medyada, gerek fiili olarak kullanarak birçok şehri savaş alanına çevirdiler.
Bülent Arınç’ın da belirttiği gibi sadece çevre duyarlılığıyla Taksim’de toplananlar özrü hak etmiş olabilirler, ancak yakıp yıkan, ellerindeki içki şişeleriyle, sopalarla sağa sola saldıran kişilerin iyi niyetli olması mümkün değildir. Bir kez daha sağlam kafayla, sağduyuyla oturup bunca hınç, kin, öfke ve şiddet niye, düşünelim?
Dünyanın en güzel köprü projesine mi, ruhu ve bedeni hasta bir toplum olmayalım diye getirilen alkol satışına getirilen düzenlemeye mi, kürtajla bebekleri öldürmeyelim uyarılarına mı,
IMF’den kurtuluşumuza mı, Orta Doğuda ve dünyada söz sahibi olduk diye mi, sağlık hizmetlerinde kalitenin artmasına mı, okullarda tablet ve internetle eğitim verilmesine mi, binlerce km. duble yol ve oto yollara mı, üniversitelerde harçların kaldırılmasına mı yoksa -inşallah çözüm süreciyle- terörün bitip gençlerin askerden eve sağ dönmesine mi? Evet, itirazımız, öfkemiz en çok hangisine?