14 Şubat, “Sevgililer Günü”, kuyumcular başta olmak üzere bu işin ticaretini yapanlar için bulunmaz bir gün. Kökeni Roma Katolik kilisesinin inanışına dayanan sevgililer günü, Valentine ismindeki bir din adamının adına ilan edilen bir bayram günü olarak ortaya çıkmıştır.
Sevgililer günü ile birlikte Müslüman mahallesine salyangoz sattırmanın en tabi yolu olarak sevgili kavramı da en meşru olgulardan biri olarak girivermişti bünyemize. Sevgi ve aşk diye tanımladığımız bir zamanlar paha biçilemez kavramlar şimdi kolay tüketilen, hediyeyle ölçülüp reklamı yapılabilen malzemeler haline geldi.
Öncelikle böylesi önemli (!) bir günü kutlamak için mutlaka bir sevgiliniz olmalı. Yoksa herkes telaş içinde çiçek, çelenk, yüzük, yemek, tatil gibi sürprizler için koştururken siz onlara öfkeyle, onlar da size acıyarak bakacak. “Sen bugün ne almıştın sevgiline? Ah pardon senin sevgilin yoktu ki di mi? Aha ha ha ha” gibi lüzumsuz şakalaşmalarla her kesin yok demeyecek kadar bir sevgilisinin olması zorunluluğu doğmuş olacak.
Bugünün batı geleneklerine dayalı olmasından ziyade kutlanış şekli ve amacı toplumumuzun da şirazeden çıkmaya ne hevesli olduğunun çok bariz kanıtıdır. Aslında belki de var olmayan ancak teşhirci tabiatıyla en çok da bayanların çok sıra dışı, dillere destan bir aşkları varmışçasına aldıkları hediyenin pahası kıymetinde başkalarına hava atmaya çalışırken komik hallere düştükleri bir gün.
Bir papazın başlattığı bir gün olsa da modern ve batılı olmanın yanında doğulu, Anadolulu kalmama çabası ve aşağılık kompleksi duygularıyla yoğunlaşan insanların aslında herkes olma yani sürüye katılmadaki heyecanı olarak da yorumlamak mümkün.
Eşinin, nişanlısının ya da arkadaşının belki de yıl boyunca en ufak bir sevgi ve sadakat belirtisine şahit olmasa da 14 Şubat’ta yapılan sürprizler (!) ve alınan olağanüstü (!) hediyelerle bulunmaz Hint kumaşı olduğunu kendisi hissetmekten ziyade eşine dostuna hissettirmekten öte geçemeyen, şekli de ruhu da bize ait olmayan batılı günlerden biri işte.
Kimse yokken ya da fısıldayarak söylenen sevgi cümlelerinin bir önemi olmadığı bu günlerde, billboardlardan, kameralardan, medyanın önünde kalabalıkların duyacağı ilan-ı aşklar ve evlenme teklifleri sizce de artık çok bayat, sahte ve can sıkıcı olmaya başlamadı mı? Böylesi patırtılı ve gösterişli ortaya dökülen, kaç gün süreceği belirsiz aşklardan kime ne? Hayran hayran alkışlar görünmekte olan kitlenin de az ilerde “Vah vaaah, yazık olmuş kıza ya da oğlanın gözü kör müymüş böylesi bir seçim yapmış” yorumlarını duymamanız neredeyse imkansız.
Bu misallerden “aşk bitti, yapı paydos, kimse kimseye değer vermesin, hediye almasın, herkes nasılsa riyakar” gibi bir mana çıkmasın. Sevgi, aşk gibi özel duygular ne bizim batılılaşmamız adına ahlaki yozlaşmamıza, ne de tüketim kültürüne, ticarete alet edilmeli. 14 Şubat Hristiyanlar için bir anlam ifade etse de biz Peygamberimizin “Onlar iğnenin deliğinden geçtiğinde siz de geçmek isteyeceksiniz” buyurduğu batıl olanı taklitte yarışan bir ümmet olmamaya özen göstermeliyiz.
Sevilmeye en layık insan olarak Peygamber Efendimiz’in öldüğünde dahi eşini unutamaması, hanımı Hatice’yi sık sık anıp onu anlatması, ona olan hürmet ve sevgisini yakınlarına da göstermesi, sevgi ve vefanın en güzel örneğidir. Yine onun “ey çocuklarımın annesi”, “ey hatun”, “arkadaş”, “gönüldaş” şeklindeki hitapları da eş olmuş arkadaş olamamış, maddede kalmış, manaya, gönle sirayet edememiş sözde evliliklere çok şey söylemektedir.