Hür HABER - Türkiye'nin Online Haber Platformu

Hür HABER - Türkiye'nin Online Haber Platformu

Hür Haber, Türkiye ve dünyadan önemli olan Son dakika, Güncel, Teknoloji, Magazin ve Siyaset haberlerini okuyabilirsiniz.

SON DAKİKA
Sol Ok
Sağ Ok
Menü
Ara
Facebook Twitter
ANASAYFAGÜNDEMSİYASETSPOREKONOMİ SEYAHAT TEKNOLOJİ YAZARLAR FOTO VİDEO

Havva Bütün Saraç

Olmak, Olamamak, RACHEL ve FURKAN’ın Hatırlattıkları

Facebook Twitter Linkedin WhatsApp Tumblr Yazdır Büyüt Küçült
Ali Şeriati’nin “ Kendisi Olmayan İnsan”ını okurken aynı zamanda TV’de CHP milletvekili Kamer Genç’in, Bakan Şahin’e “ Atatürk olmasaydı, siz de olmazdınız, bilmem hangi şeyhin kaçıncı eşi olurdunuz.” sözlerini işittim ve düşündüm:  Ali Şeriati de “olmaktan” bahsediyordu, kendince olmuş olan Kamer Genç de.

Her insan ya da insan şeklinde görünen varlıklar, insan olabilmiş midir? Ya da ne kadar olabilmiştir? Ali İzzetbegoviç “Tanrı insanı inşa etmeyip yaratmıştır” diyor. Bütün varlıklar inşa edildiği halde insan, kendi kendini inşa etmek, “olmak”, yani “insan olmak” zorundadır. İnsan, sürekli gelişebilen, tekamül edebilen bir varlıktır. Hayvan için böyle bir durum söz konusu değildir. Bin yıl önceki karıncayla ya da kediyle şimdiki arasındaki arasında fark olmamasına rağmen her insan birbirinden çok farklıdır.

İnsan diğer yaratılanlardan farklı olarak bilinçli, özgür(seçebilen) ve yapabilen olarak yaratılmış tek canlı türüdür. Bu sebeple yapıp etmelerinden ya da “ insan olup olamamasından” da sorumludur. “Olmanın” önündeki engellerden bahsediyor Ali Şeriati. “ İnsanın önünde dört zindanı vardır. Bunları aşamazsa insan olamaz.”demekte ve sıralamakta: Naturalizm (tabiat), Historizm (tarih) ve Sosyolojizm (toplum) insanı engelleyen unsurlardan üçü.

 İnsan tabii, tarihsel, toplumsal koşullara başkaldırarak insan olmak ve medeniyet kurabilmek için adım atar. Çünkü  “var olmak” sadece Descartes’in “Düşünüyorum, o halde varım.”ından ibaret değildir. A.Camus’un “Başkaldırıyorum, o halde varım.” sözü insanı harekete geçiren, fitilini ateşleyen daha etkili bir cümledir. Misal vermek gerekirse, tabi koşullar susuzluğa mahkum etse bile insan, çaba göstererek suya ulaşabilir. Tarih insanoğlunu köleliğe ya da savaşlara hapsettiyse yine insan mücadele edip özgürlük ve barışı isteyebilir. Toplum adaletsizliği benimseyip anlamsız töreleri, törenleri kutsallaştırdıysa cesaret gösterip tabuları yıkabilir. Ancak insanın önündeki en büyük zindan (engel) “kendisi”dir. Yani menfaatleri ve istekleriyle savaşabilmesi, insan için en zor olanıdır. Diğer üç zindandan kurtulsa bile dördüncüden kurtuluş çok güçtür. Çünkü bu zindandan ne bilimle, ne akılla, ne de mantıkla kurtulmak mümkündür. Ondan kurtuluş, yalnızca iman ve aşkla…

Nietzsche gençliğinde “ Hak güçlünündür; asıl olan zor, güç ve erktir” derken ömrünün sonlarında iyilik, letafet dolu, aşktan anlar, sevgi bilir olmuştu. “ Mantık, Eskimoların yaptığı gibi yaşlıları kar ve buz içinde ölüme terk etmeye, -artık üretemez sadece tüketici durumda oldukları için- ortadan kaldırmaya izin verir.” diyen Nietzsche, ömrünün sonlarında öyle bir şey yaptı ki… Çukura düşen atını sürekli acımasızca kamçılayarak atın, yüküyle birlikte tekrar düşüp sakatlanmasına neden olan atın sahibine sinirlendi ve arabacının yakasına sarıldı. Ata kamçı vurarak eziyet etmesine izin vermeyeceğini söyledi ve arabacının başına attığı bir tekme sonucunda filozof Nietzsche, eve döndükten kısa bir süre sonra öldü. Bunu, bazıları fedakarlık olarak görebileceği gibi, bazıları da mantıksız ve ahmakça bulup beygir uğruna bir dahinin ölmesi şeklinde değerlendirebilir. Fakat burada ahmakça bir şey yoktur. Çünkü bu mantıklı ya da mantıksız bir davranış değil, mantık dışıdır; mantığın, mantıklı yorum yapmanın ötesinde bir iştir.

İşte ahlak ve aşk da böyledir. İhtiyaçlarımızdan birini karşılamak için bir seçim yapar, bizi sevmesi için birini sever veya ihtiyaçlarımızdan birini giderir diye sevgi beslersek, yaptığımız şey, gerçekte olsa olsa bir alışveriştir. Aşk ise her şeyi bir amaç uğruna elden çıkarmak ve karşılığında hiçbir şey istememektir.  Başka biri yaşasın, bir ideali gerçekleştirebilsin diye kendine ölümü seçmek.

Ali Şeriati’nin verdiği örneklerden daha fazlası canlanmadı mı gözümüzde? İlk aklımıza geliverenler: ABD’li Barış Gönüllüsü RACHEL CORRİE’nin Filistinlilerin evlerinin yıkılmasını engellemek için İsrail buldozerlerinin önünde bedenini set yaparak can vermesi ve FURKAN DOĞAN’ın Mavi Marmara’da öldürülmesi . Rachel Filistin’de iken annesine yazdığı mektupta “Bu zulüm, canımı yakıyor, geçmişte yaktığı gibi, dünyanın böyle korkunç bir hale gelmesine tanıklık etmek” yazmış ve zulme başkaldırmıştı, hayatı pahasına.

 Onlar iki ölümden birini, başkaları için kendi ölümünü seçmiştiler; canın ölümünü, menfaatinin ölümünü, şöhretinin ölümünü, mutluluğun ölümünü, huzurunun ölümünü,malının, yediğinin, içtiğinin ölümünü…  “ Çok ağır, zor olan bu dördüncü zindandan insan, böyle aşk gücüyle kurtulabilir” diyor, Şeriati. Kendimize başkaldırmak en güç olanıdır ancak bu aşamada özgür insan meydana gelİyor. Bu, en yüce insan olma aşaması, oluyor. Beşere, insanlığa “ insan olmayı” hatırlatan, fark ettiren Rachel’e ve Furkan’a yine, yeniden, yürekten selam gönderiyoruz.
HAVVA BÜTÜN SARAÇ DİĞER YAZILARI
Hurhaber.com'da yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz. Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır. Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait yazılardan dolayı Hür Haber sorumlu tutulamaz.

ANASAYFA | GÜNÜN HABERLERİ | KÜNYE | REKLAM | RSS