Nefret ne renk Aya? Ya intikamın rengi? Beyazlardan hep kötülük ve aşağılanma görmüş olan zenci çocuğun sorularıydı bunlar. Bu nefretin nedeni diğerlerinden çok farklı değildi aslında. Şeytanın Adem’e karşı kibir göstermesiyle başladı, belki de kıyamete kadar, farklı beden ve renklerde hayat bulmaya devam edecek. Burada önemli olan bizim nerede durduğumuz? Bu kibrin ve savaşın bir parçası mıyız, yoksa sevgi ve selamla mı çıktık yola?
“Selam” filminde Harun ve Zehra öğretmenin, Afrika ve Afganistan’da sevgiyi, kardeşliği, selamla uyandırma azmini ve fedakarlığını görüyoruz. Kalem ve kasetle(bir türküyle) müşahhaslaşan, dile getiremedikleri sevgileri, filmde çok ince, güzel bir duyguyla verilmekte, çarçabuk parlayıp sönen, tüketilen, güncel, bayağı aşklardan ayrı durmaktadır.
Filmde verilmek istenen mesajlar, etkili sahnelerle seyirciye ulaşmıştır kanaatindeyim. Beyaz olan her şeyden, beyaz gömlekten dahi soğumuş, nefret etmiş olan siyahi çocuk, Harun Hoca’nın kendisi gibi zenci çocuklarla top oynamasına ve onlara sarılmasına inanamıyor. Annesi de,” Bu adam gerçek beyaz değildir, belki melezdir.” diyerek Harun Hoca’yı alıştığı beyazlardan ayırıyor. Zehra Hoca’nın da Afganistan’da öğrencileriyle zor koşullarda birlikte, el ele, Harun Hoca gibi, ama ayrı bir hikayesi var. Dağıtılan kurban etinden alamadığı için mayınlı tarlaya giren öğrencisinin arkasından koşup ona sarılması yine gerçek sevgi ve fedakarlığın boyutlarını fark ettiriyor izleyiciye.
Bosna’daki savaşın izlerinin, öfke ve intikam duygularının gençlerin yüreğinden gitmesi de Adem Hoca’nın nehirden çocukları kurtarırken kendi hayatını kaybetmesine bağlıydı belki. (Köprü ve nehirdeki sahneler çok inandırıcı çekilememiş olsa dahi, verilmek istenen mesaj yine etkileyiciydi.)
Harun Hoca’nın annesi de boş durmaz, her türlü israfın kapısını kapatarak, elektrikten, sudan kısarak biriktirdiği, bulup buluşturduğu paralarla Afrika’da su kuyusu açılmasına vesile olur. Canla, malla, bedenle yapılan her türlü fedakarlığın ardında sevgi ve selam yani Allah rızası vardı. Gençlerin ülkemize gelerek Türkçe pop şarkıları söyleyerek hissettiremedikleri sevgi, uhuvvet ve fedakarlık duygularını, bu film, vermeyi başarabildi, diye düşünüyorum. Ancak böyle bir filmde, tek dernek ya da tek grup çalışması izlenimi vermek yerine, daha kapsayıcı, birleştirici anlatımlara başvurulmalıydı. Keşke, güzel, kaliteli bir film de ülkemizdeki nefretin, terörün bitmesi, yeniden bir ve bütün olabilmenin mümkün oluşunu anlatabilmek için çekilebilse.
Uzak diyarlarda, her türlü imkansızlık ve zorluk içerisinde ırk, renk, din, dil ayrımı yapmadan sevgiyi ve selamı yayan gönüllü insanların mücadelesini bizler de hiç olmazsa bulunduğumuz, yaşadığımız yerlerde gösterebiliriz. Madem ki Türkiye’nin geleceği için önemli, çok hayati bir aşamadayız, o zaman bizler de Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Ermeni, Arap herkese nefretin renkleriyle değil, selamla, muhabbetle ,kardeşlik duygularıyla el uzatalım. Allah’ın izniyle neticesi mutlaka güzel olacaktır.