A.Turan Alkan “ODTÜ arazisi üzerinde açılacak yol hakkında müspet menfi hiçbir fikrim yok, Ecevit’in tabiriyle buz gibi çekimserim” derken köşesinde, gezicilerin Taksim’deki direnişlerine verdikleri desteği bu defa verip vermemekte kararsız görünüyor. Mehmet Kamış’sa oldukça kararlı: Bize her türlü sıkıntıyı çıkaran, en önem verdiğimiz yerleri kapatan bir iktidara desteklerinin devam edemeyeceğini, CHP örneği üzerinden veriyor.
Gençlerin, çocukların ehil ve güvenilir ellerde ahlaklı yetiştirilmesi tabi ki elzem ve de önemlidir. Ancak bunun tek yolu bu kurumun yaşaması adına bir neslin yarış atı gibi ordan oraya koşturup çocukluğunu yaşayamadan ıskalamasına göz yummaktan mı geçmektedir? Atılan her adımı, yeniliği, yapılan yolları, köprüleri, bir telaşla fidan dikme eylemine dönüştüren gezici mantığıyla mı karşılamak lazımdır? Hem bu din ve ahlak eğitimini neden bir tek grup tekelinde tutmalı? İHL’lerin açılışlarında bile İslamcılık öldü diye bayram eden M.Türköne, “devlet İHL açamaz, din eğitimi veremez, imam hatipler misyonunu tamamladı” diye niye ardı sıra yazmış olabilir?
Birlik beraberlik türküleri söyler dururuz da iş çıkar çatışmasına, sen ben davasına geldi mi mezhep kavgalarını aratmaz olur tartışmalar. “Biz destekledik, diyetimizi isteriz.” Ne istersiniz? Mavi Marmara olayında İsrail değil Türkiye’nin kabahatli olduğunu vurgulamayı. Başka? “Mit Müsteşarı Hakan Fidan’ın tutuklanmasını.” Daha daha? “Gezi olaylarında iktidarın acımasız, çevrecilerin masum olduğunu anlatmayı, Mısır’ın Cumhurbaşkanı Mursi’nin de diktatör olduğunu yazarak darbecileri haklı çıkarmayı”. Tabi ki bunları söyleyebilirsiniz ancak tarafgirlik adına zalimin safında olmanın vebalini de düşünmeyi ihmal etmeyin derim ben de.
Bugün gelinen noktada başta Hakan Fidan olmak üzere Filistin, Mısır, Gezi olayları vb pek çok konuda “Türkiye istihbarat şefi bir sabah arabasında özel bir sürprizi hak ediyor.” diyen İsrail medyasıyla neredeyse aynı noktada duruyor olmak Mehmet Kamış ve Ekrem Dumanlı gibi yazarları hiç rahatsız etmiyor mu? Müslümanların her zaman hakkın yanında, zulmün karşısında olma prensibini unutalı biz hep mi takiyyeci, hep mi ürkek, korkak olduk. Yoksa bu “takiyye” bile değil de zulmün yanında olan sözde İslam ülkelerinin dediği gibi “menfaat” kavramıyla mı açıklanmalı. Yoksa daha ötesinde, Kamış’ın da oy vermeyiz çıkışına, daha ayrıcalıklı, kadrolaşmış bir grup olabilme adına “şantaj” mı demeli.
Bir meseleye sadece bulunduğu zaviyeden bakmak kişileri çok büyük hatalara sevk eder. Kimse belli bir partiye oy verme mecburiyetinde değil. Hele inanç, ibadet, düşünce özgürlüğü kaygılarımız yoksa baskıcı, darbeci diktatör rejimlerle de anlaşabilmenin yollarını bulduysak her yol mübah.
Ancak yoksul talebeleri canhıraş okutmak için gece gündüz demeden didinen, fedakarlık eden kendi tabanınıza, bu çıkışlarınızı nasıl izah edeceksiniz diye sormak istiyorum. Zira onların çoğu sadece Allah rızası için gece gündüz çalışıp müthiş bir özveri gösteriyorlar.
Bu salihane çalışan insanlar, yıllar sonra kavuştukları özgürlüklerini ne Kamış’ın, ne Dumanlı’nın yönlendirmeleriyle riske atacaktır. Onlar bütün bu karalamalara rağmen, mazlumların yanında olmayı ilke edinen, her ırkı, dini, mezhebi, cemaati kucaklayan, özgürlüklerin önünü hiç olmadığı kadar açan yegane partiyi, tüm güçleriyle desteklemeye devam edeceklerdir.