Dünyaca ünlü şarkıcı Justin Bieber için, Türk kızları birbirini ezerken, saatlerce onu ayakta bekleyip “Onu çok seviyoruz” diye çığlıklar atarlarken, Justin, Twitter hesabına “Türk kızları kötü kokuyor” yazmış ve tepkilerden çekinip silmiş. Kendine 19 yaşında bir ne oldum delisini, “yeni ilah” edinen zavallı gençlerimize aslında “az bile, bu hakaret” diyecektim ki bizim de bu konuda büyük mesuliyetimiz olduğunu düşünerek vazgeçtim.
Dini ve ahlaki değerler, kaybolunca yerini suni ilahlar, sevgiler, modeller dolduruyor. Genç yaşında fazla ilgi, şöhret ve paradan başı dönmüş bu ünü var, kendi yok kimseler de ne yapacağını nasıl tatmin olacağını bilemez halde yaşamaya çalışıyorlar. Alkışlarken, bağırırken kendinden geçen gençler de, tezahüratlardan deliye dönen pop starlar da neler kaybettiklerinin farkına varamıyorlar.
İnsanı, en zavallı, en acınacak hale getiren eğilim, kime tapması, kime kulluk etmesi, kimden korkması gerektiğini bilemeyip kendisi gibi zayıf, belki kendinden de biçare ya da önemsiz bir insana fazlaca değer atfedip sonucunda hüsrana uğramasıdır. Bu, sadece ünlüler için değil, kontrolsüzce sevilen herkes için geçerli. İnsan, insanı tabi ki sevmeli, değer vermeli. Ancak bu sevgi, doğru insana, doğru ölçüde, yani, onu yarı tanrı konumuna oturtmadan ya da insan olduğunu, bir fani olduğunu bilerek olmalı. Yaratılanı yaratandan ötürü severken bizi, onun yaratmadığını idrak etmek, bizim gibi aciz bir insan olduğunu görmek ve onsuz bir hayatın yaşanabilirliğini bilmek.
Budist rahiplerden birinin, kilometrelerce yol mesafesinde güneşin yakıcılığına rağmen sürünerek ibadet etmekte olduğunu izledim TV’de. Önce - böylesi boş şeyler için kullanılan bir deyimdir-“Şeytan azapta” diyecektim ki diyemedim. Bu insan, eğer tek Allah inancına sahipse ve İslam’la hiç tanışamadıysa Allah’ın onun ibadetini, bizimkinden daha makbul görebileceğini düşündüm ve İslam’ı, Kur’an’ı tanıtamadıysak bu, yine bizim hatamız olabilirdi.
Değerlerimizden uzakta yetişen, seküler dünyanın çocukları diyebileceğimiz yeni nesil için de aynı şeyler geçerliydi. Bir bağlanma, tapınma isteği var, ve nereye, kime koşacaklarını bilemez haldeler. Allah sevgisi ve iman gibi güzel duygularla kalplerini dolduramadıkları için suni ilahlarla, içi boş sevgilerle tatmin olmaya çalışmaktadırlar. Tabi ki bu sevgiler, hayranlıklar kötü şöhretlerin çarpık yaşam tarzlarının ve kötü alışkanlıklarının da benimsenmesine yol açmaktadır. Birileri hem bu 19 yaşındaki şöhreti hem de hayranlarını kullanarak maddi kazanç sağlarken, gençlerdeki maneviyatın heba olmasına hiç aldırış etmiyor. Aksine belki de memnun oluyor. Önemli olan tek şey kazanmak ya…
Dostoyevsky, Suç ve Ceza’sında der ki: “Suç karşısında kimler sorumludur? Mazluma yardıma kalkmayan bütün eller bu suça bulaşmıştır; sadece cinayeti işleyen suçlu değil, suç karşısında susan herkes suça bulaşmıştır.” Gençlerimiz böylesi çirkin menfaatler için harcanırken, tüketilirken, yok edilirken, sustuğumuz zaman, kendimizi suçlu hissetmiyor muyuz?
Değerli gençler,“Kişi sevdiğiyle beraberdir.” buyuruyor, Peygamber Efendimiz(sav). Sevilmeye layık olanlar, Allah’ın ve Resulü’nün de seveceği, insanlık için mühim işler yapmış ya da yapmakta olanlardır. Sevdiklerimiz, bağlandıklarımız, değer verdiklerimiz bize O’nu hatırlatmalı, O’na çağırmalı, O’na götürmelidir. O’na değil de cehennemin dibineyse çağırdıkları her yol, bırakalım gitsin…