İslamcılığın Batılı devletler tarafından sömürgeleştirilen Hindistan, Pakistan, Mısır, Kuzey Afrika gibi İslam coğrafyalarında Batı’ya reaksiyon olarak ortaya çıkmış hareketlerden beslendiğini söylüyor.
İslamcılık, Mevdudi, Hasan El-Benna, Seyyid Kutub, Ali Şeriati gibi bize ait olmayan kökleri dışarıda (!) olan alimlerden etkilenilerek var olmuş bir anlayıştır diyerek bizde Refah Partisi, Saadet, Has parti ve son dönemde Ak Parti bu İslamcı geleneği temsil eden siyasal oluşumlardır diyor. Ve meşru zemin dışındaki uzantıları da İBDA-C, Hizbullah ve radikal benzeri örgütler diye eklemeyi de ihmal etmiyor.
İslamcılık, Mevdudi, Hasan El-Benna, Seyyid Kutub, Ali Şeriati gibi bize ait olmayan kökleri dışarıda (!) olan alimlerden etkilenilerek var olmuş bir anlayıştır diyerek bizde Refah Partisi, Saadet, Has parti ve son dönemde Ak Parti bu İslamcı geleneği temsil eden siyasal oluşumlardır diyor. Ve meşru zemin dışındaki uzantıları da İBDA-C, Hizbullah ve radikal benzeri örgütler diye eklemeyi de ihmal etmiyor.
Bulundukları cemaati ise bu radikal akımın panzehiri olarak Bediüzzaman, Abdülhakim Arvasi, Yunus Emre, Mevlana gibi Anadolu’nun bağrında yetişmiş, bize ait hoşgörü sultanlarının takipçisi olarak sunuyor. Fethullah Gülen ve Hizmet hareketinin radikal İslamcı hareketlere ve partilere hep mesafeli duruşunu vurgulamakla kalmıyor, artık Ak Parti’ye de İslamcı tavırlarından sonra destek vermelerinin imkansız olduğunu belirtiyor.
Ak Parti’ye destek olmaları bir yana, bir yargı darbesiyle hükümeti ortadan kaldırmak için 17 Aralık operasyonları yaptıkları artık herkesin bildiği bir gerçek. Bu yazarın yanlış bildiği pek çok şeyden biri ılımlı İslamic olarak örnek verdiği Mevlana da yerli değil Afganistanlı’dır. Ayrıca bizden yani Türk ya da değildir mantığıyla bir sınıflandırma yapılacaksa başta Peygamberimiz bir Arap’tır, onun hadislerini dış kaynak olarak değerlendirip karşı mı durmak gerekmektedir?
Bediüzzaman ise ne Atatürk ne de İnönü gibi laik diktatörlerle uzlaşma yolunu seçmiş, sarığını dahi çıkartmayarak döneminde İslami kimliğini çok radikal bir şekilde göstermiştir. Bu yüzden dış ülkelerde konfor içinde bir hayatı değil, hapis ve sürgün içinde, hakiki mütevazı bir yaşamı seçmiştir.
Hepsi bir yana parçalanmış, işkence görmüş, açlık ve sefalet çekmiş Suriyeli Müslüman kardeşlerinin cesetlerini gördükten sonra da “Hey Avrupa, ABD, BM bakın bakın radikal İslamcı hatta terörist, İHH’nın, bizim hükümetin tırları Suriye’ye silah taşıyor.” çığırtkanlığı yapmaları, insanlıklarının tamamen öldüğü son noktadır. Bu artık hoşgörü ve ılımlılığın da ilerisinde, Esed’in ve ona müsamaha gösteren Batı’nın vahşetine ortak olmak demektir.
Hepsi bir yana parçalanmış, işkence görmüş, açlık ve sefalet çekmiş Suriyeli Müslüman kardeşlerinin cesetlerini gördükten sonra da “Hey Avrupa, ABD, BM bakın bakın radikal İslamcı hatta terörist, İHH’nın, bizim hükümetin tırları Suriye’ye silah taşıyor.” çığırtkanlığı yapmaları, insanlıklarının tamamen öldüğü son noktadır. Bu artık hoşgörü ve ılımlılığın da ilerisinde, Esed’in ve ona müsamaha gösteren Batı’nın vahşetine ortak olmak demektir.
Hakan Albayrak, Star’daki köşe yazısında bu insanları seksenli yılların ziyaretçilerine benzetiyor. Nur yüzlü, dünyaya barış ve dostluk getirdiğini söyleyen insanların dünya kaynaklarını, yeryüzündeki insanların hayatı pahasına da olsa alıp kendi gezegenlerine götürmek istemelerini hatırlatıyor. Ve “Siz olsanız 200 dolara Afrika’da çalışır mısınız?” diyerek kendilerini haklı çıkartmaya çalışanlara şöyle cevap veriyor:
“200 dolara çalışan öğretmenlerden Allah razı olsun. Ancak onların 200 dolara Afrika’da çalışıyor olmaları, abilerine Türkiye’yi 200 milyar dolar zarara uğratma hakkını vermiyor.”