Today’s Zaman yazarları hükümeti ve İHH’yı AB’ne, ABD’ye, İsrail’e şikayet ederken adeta onlardan biriymiş gibi kelimeler kullanmaya özen gösteriyorlardı: Cihadist, El Kaideci Erdoğan ve Ak Parti hükümeti, terörist İHH gibi tam da Avrupa’nın duymak istedikleriyle imdat çağrısı yapıyorlardı.
Alternatif, ılımlı, evangelist, modern, çağdaş, içi boşaltılmış Kalvinist, Protestan İslam’ın temsilcisi olduğu için belki de yurt dışında okulları bu kadar kolay kabul gördüğü söylenen bir cemaatin hakiki İslam ve Müslümanlardan rahatsız olmalarında çok da tuhaflık yoktu aslında. Şahin Alpay bir yazısında bunu inkar ederken doğrulamıştı bir bakıma. “Şeriatsız, fıkıhsız, cihadsız, şehitsiz bir İslam anlayışımızın olduğu söyleniyor, ancak biz çoğulcu, modern, alternatif İslam’ı savunuyoruz” demişti.
Sızıntı yazarlarından birinin attığı tweetlerinde “Hoca Efendi Türkiye’ye, münafıkların ülkesine neden gelsin? Yolsuzluklarla yaşayan sapık iktidarlara oy veren sapıkların ülkesine neden gelsin? Yolsuzlukları, İsrail ve ABD bitirecekse, yaşasın İsrail, yaşasın ABD” diyor. İşte “hak, batıl, mümin, münafık, sapık” kavramlarını iyiden iyiye karıştırmış bir Sızıntı yazarının zırvaları.
Fethullah Gülen’den Cumhurbaşkanına gelen mektup “barış için adım atmaya, medyamızı yatıştırmaya hazırız, yeter ki kamudaki atama ve tayinler ile 17 Aralık operasyonuna karşı çıkan medya organlarındaki yayınların durdurulması” çağrılarını içerse de Başbakan 17 Aralık olaylarının tekerrür etmemesi için bu pazarlığa yanaşmıyor. Hükümete destek veren milletin genel kanaati de bu yönde. Devlet içinde bir devlete, paralel yapılanmaya göz yumulmamalı, milletin iradesine ne yargı, ne bürokrasi ne de medya ipotek koyabilmeli.
Mektup ve üslubuna dikkat edilince de gözlerden kaçmayan husus, ne Kenan Evren’e, ne Çevik Bir’e, ne Papa’ya ne de Emin Çölaşan’a yine Gülen tarafından gönderilen mektuplardaki nezaket ve iltifatların yer almayışıydı. Özellikle Emin Çölaşan “Değerli, gazeteci, yazar, kıymetli insan, saygıdeğer aydın E.Çölaşan Beyefendi, değerli ve aydın kişiliği, kıymetli kalemi, dürüstlüğü… iltifatlarıyla donatılmış bir mektubu, nasıl olmuştu da hak etmişti, hala anlamış değiliz.
Artık Fethullah Gülen ve medyası, bütün bu yaşananlardan sonra ana muhalefet partisi gibi zırt pırt açıklama yapıp Türkiye’yi karıştırma, dış güçleri yardıma çağırma saçmalıklarından vazgeçmeli. 17 Aralık’ın Türkiye’ye hem ekonomik hem de siyasi olarak verdiği zarar malum.
Cemaat, cemaat olduğunu hatırlamalı, siyasete müdahaleden, kaos oluşturma hevesinden vazgeçmeli. Samimi tabanını daha fazla üzüp utandırmamalıdır. Bu saatten sonra tabi ki hiçbir şey olmamış, yaşanmamış gibi olmayacaktır. Ancak “bu iş inada bindi” denilip de daha da çirkinleşilecek olursa en büyük bedeli cemaat kendisi ödeyecektir. Umuyoruz ki içlerindeki sağduyulu kişiler buna müsaade etmez.