“Lanet bumerang gibidir” dedi, başbakanımız. “Biz Müslüman kardeşine lanet okuyan bir toplum değiliz… çünkü böyle bir lanet döner dolaşır, sahibini bulur.” ifadelerini kullandı. Müslüman mazlumlar için sözde gizli dua edenler, zalimlere hiç beddua etmemişti ne yazık ki. Sert ve Kasımpaşalı bilinen Erdoğan’ın bedduaya yine bir bedduayla karşılık vermemesi, kelimelerini seçerek kullanması ve sükunetini muhafaza etmesi, onu milletinin gözünde daha da yükseltti.
Niyet, hükümete diz çöktürmek, devlet içinde devlet olanların gayrimeşru taleplerine, hükümetin boyun eğmesini sağlamaktı. Gülay Göktürk de Bugün’deki yazısında kendi oylarımızla seçtiğimiz bir hükümeti operasyonlarla devirmeye çalışan devlet içindeki devleti hissettikçe kendini güvende hissedemeyeceğini söylüyordu.
Adnan Menderes’in idam edilişi de günümüzdekine tıpatıp benzer senaryolarla mümkün olmuştu. Yolsuzluk iftiraları, gençlerin kıyma makinasından geçiriliyor dedikoduları yayıldı ki darbe ve idamı Menderes hak etmiş olsundu. O dönemde günümüzdeki 28 Şubatçıların tahliyesine benzer işareti 9 subayı salıveren askeri mahkeme yollamıştı.
14 ay ellerindeki belgeleri saklayıp seçim öncesi ayakkabı kutusu ve para sayma makinası gibi halkın kolayca zihnine kazınacak sembollerle henüz ispatlanamamış yolsuzlukların piyasaya sürülmesi kurnazca bir oyun gibi görülebilir. Bu oyunlar 28 Şubat’ta da sergilendi, Fadime Şahin, Ali Kalkancı gibi figür ve sembollerle halkın yanıltılıp darbenin ve asıl yolsuzlukların kamufle edilmesinde etkili bir yöntem olarak zihinlerde kaldı.
Artık dershaneler konusu konuşulmamakta, çünkü o kamuoyunu yönlendirebilmek için öncelikli hazırlık aşamasında sunulan bir acıtasyon malzeme niteliği taşımaktaydı. Artık güncel sorun ABD, İsrail ve AB ile aynı tepkisel bir refleksle Halkbank’ı kontrol etmek, ABD’nin İran’a uyguladığı ticari ambargosunu delerek bağımsız hareket etmesinden duyulan rahatsızlık her gün manşetlerde.
Halkbank Genel Müdürü’nün evindeki paranın İHL’ye bağış olduğunu telefon dinleyerek tespit eden savcının operasyon zamanını da buna göre ayarlaması düşündürücüdür. Fatih Belediye Başkanı da İHL öğrencilerine tahsis ettiği yurt nedeniyle suçlanmış olması da manidar.
ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone’nin endişelerini yıllardır muhafazakar zannedilen kimi gazeteler de en yüksek perdeden dillendirmekte. Ricciardone “Halkbank konusunda hükümeti uyardık, bir imparatorluğun çöküşünü izliyorsunuz” derken polisle İspanya’daki gibi hükümeti indirmenin mümkün olduğunu bu gazeteler manşetlerinde büyük bir iştahla servis etmekte beis görmemekte.
Tarih tekerrür etmekte her an. Benzer olaylara benzer körlük ve saflıkla yaklaşıldıkça benzer sonuçlara maruz kalmamız kaçınılmazdır. II.Abdülhamit’i istibdatla suçlayıp iktidardan gitmesi için mücadele edenler, İttihat ve Terakki’nin zulmüyle karşılaşınca hatalarını anlayıp pişmanlıklarını dile getirmişlerdi. Bunlardan biri de Rıza Tevfik’ti:
Tarihler ismini andığı zaman,
Sana hak verecek, ey koca Sultan;
Bizdik utanmadan İFTİRA ATAN,
Asrın en siyasi padişahına
Padişah hem ZALİM hem DELİ dedik
İhtilale kıyam etmeli dedik,
Şeytan ne dediyse biz beli dedik;
ÇALIŞTIK FİTNENİN İNTİBAHINA
DİVANE sen değil meğer bizmişiz,
Bir çürük ipliğe hülya dizmişiz
Sade deli değil, edepsizmişiz
Tükürdük atalar kıblegahına
Bunlar halkı didik didik ettiler,
Katliama kadar sürüp gittiler
Saçak öpmeyenler, secde ettiler
--------- pis külahına.
Haddi yok, açlıkla derde girenin
Sehpayı kazaya boyun verenin
Lanetle anılan cebabirenin
Bu rahmet okuttu en küstahına
Derin yapıların tüm silahlarıyla Erdoğan’a saldırırken en çok, hizmet için şimdiye kadar fedakarca çalışan samimi taban büyük bir üzüntü ve hayal kırıklığı yaşamaktadır. Bizler de bu kardeşlerimizle birlikte, “Başbakanımızı Allah her türlü tuzaklardan korusun.” diye dua etmeye devam ediyoruz.