Başını okşadı İbrahim Kurban’ın. Adı da İbrahim’miş diye sevindi Kurban.
“Böyle İbrahim’e İsmail olmaya can kurban” dedi ve gönlü, yüreği şen çıktı yola. İbrahim ona sevgiyle baktı “Hadi bakalım yoldaş, bayramda beraberiz senle dedi.” Kulağına eğilip “tabi cennette de” dedi. İçi içine sığmadı Kurban’ın.
Dünyaya gelen herkes ölür de bir tek şehitler gülerek teslim eder ya canını sonsuzluğa giderken. Öyle bir histi belki. Hem O demiyor muydu: “Onların ne etleri, ne de kanları O’na ulaşır…” Ancak takvaydı, niyetti, samimiyetti ona vasıl olan.
Hani hiç et yiyememiş, her gün yarı aç yarı tok yatan komşular ya da savaş, kıtlık, açlık görmüş, kemikleri tek tek sayılan Afrikalı, Iraklı, Filistinli, Suriyeli, Doğu Türkistanlı, Arakanlı, Mısırlı vs kardeşlerimizin binlerce kilometre öteden hatırlanıp kurbanların gönderilmek istenmesi, yalnızca samimiyetin bir ifadesi değildi de neydi? “Ben de bir fukara sofrasında cıvıl cıvıl çocukların mutluluk nedeni olmalıyım” dedi kurban. İbrahim de nefsi için düşünmüş olamazdı onu, variyetli adamdı nihayetinde.
Bayram namazından gelince, Kurban yine İbrahim’in gözlerine baktı. Ama bu defa İbrahim ona hiç bakmadı. Bu soğukluğu ummamıştı ondan. Niye şimdi yabancı olmuştu. İçinden bir şeyler koptu Kurban’ın. Çırpındı o an, bağırdı hem de acı acı. Bıçak kesmeden acıtmıştı işte. Ateşler yakılmıştı. Bu Nemrut’un İbrahim’e hazırlattığı ateşten farklıydı. Yakan, serin ve selamet olmayan ateşti.
İbrahim arkadaşlarına, ağızlarına layık, nefis pirzolalar hazırlayacağından söz ediyordu. Bu nümayiş Kurban’ı çok acıtmıştı. İbrahim’in niyetiydi bıçaktan önce onu acıtan. “Söz vermiştin” dedi usulca. Ama direnmedi, gözünden birkaç damla yaş döküldü ve…
Umduğu acıyı kesilirken hissedemedi Kurban. Hissetmek istedi ama olmadı nedense. Belki Allah’a münacatının bir sonucuydu bu. Uzaktan cesedine baktı. Acı bir gülümseme belirdi dudağında. “ İbrahim! Sen İbrahim değilsin, olamazsın da” dedi. Sezai Karakoç’un da sıraladığı üzere bu fedakarlıkta bıçağın vazifesi kesmemekti. İsmail’inki direnmemek, teslim olmak iken İbrahim’inki de rüyasına sadık kalmaktı. “Sen oyunu bozdun” dedi Kurban. “O yüzden İbrahim değilsin işte.”
Gözyaşları içinde garip bir ademoğlu ağaç dibinde dua ediyordu o sırada.
“Ne olaydı bir kurbanla da ben geleydim huzuruna. Mükellef olmasam da acziyetime, fakirliğime rağmen Kabe’ye ve Mescid-i Nebevi’ye bulutlarla selam yolladığım gibi, bir kurbanla senin yoluna çıkmayı arzuluyorum Allah’ım!” dedi garip. Kurban ona elini uzattı, gözyaşlarını silip. “Bu yola vefa, bu yola sabır gerektir ve samimiyet sınavı için ceset değildir aslolan. Zira O’na ne kanları
ne de etleriydi ulaşan.”