Ak Parti’nin Yenikapı’daki mitingine 2 milyon montajın katılımı, Ak Parti karşıtı olanları bu konuda sosyolojik ve psikolojik araştırma yapmaya itmelidir, diye düşünüyorum. “Biz bunca iftira, karalama, kara propaganda, şantaj, montaj, kutu, tır ne varsa döktük saçtık, hala bu insanlar akın akın mitinglere neden koşuyor?” sorusunun cevabı bulunmalıdır.
Sahi nereden geliyor, bu Ak Parti, daha yerinde bir ifadeyle Tayyip Erdoğan sevgisi, hayranlığı? Sebebi ne olabilir? Kimileri bunu özellikle CHP’liler göbeğini kaşıyan cahil halkın stokholm sendromü olarak değerlendiriyor. Halk diktatör rejime öyle bağlandı ki dayak yemeye devam etmek istiyormuş. Ancak dayak yemek deyince Sarıgül’ün nefis yumrukları anlaşılmasın, mecaz manada.
Diktatör rejimleri çok sevseydi bu halk, öncelikle İnönü ve onun hükümetini benimsemesi gerekirdi. Aksine ekmeğini, aşını, ezanını, Kuranını elinden alan bu diktatör CHP rejiminin yönetiminin hiç gelmemesi için yemin etmişçesine millet mücadelesini sürdürmeye devam ediyor.
İnsanları korkutarak, idam ederek, hapislerde çürüterek kontrol altına almış olan rejimlerin devamı ve tercih edilebilirliği mümkün olmuyor. Başbakanın twitter yasağını en korkunç yasak, özgürlüklerin önündeki en büyük engel olarak değerlendiren iç ve dış basın, kaygısından artık neredeyse verem olmak üzere.
Başlangıçta böyle bir yasağı anlamakta biz de zorlanmıştık belki de. Ancak artık Türkiye’yi ve Türkiye’de yaşayan insanların kişisel özgürlük ihlalleri durumunda gereken yaptırımları tanıyacak olması, böyle bir yasağın Twitteri dize getirmek için olması gerektiğini anlamış bulunuyoruz.
Başbakanın tavizsiz ve sert tavrı bu konuda da hızlı bir çözümü beraberinde getirdi diyebiliriz. Erdoğan’a bunca iftiraya rağmen bu bağlılığın ve hayranlığın sebeplerinden biri budur işte. Erdoğan’dan sonra yaşadığımı, vatandaş olduğumu, insan olduğumu hissettim.” demişti bir teyzemiz.
Cahil, kör, saf, salak zannedilen millet, özgürlüğün ne demek olduğunu, insan gibi yaşamanın nasıl olduğunu fark etti, Ak Parti hükümeti döneminde. Elit, seçkin, beyaz ırk, laik kesim ise özgürlüklerinden bir kayıp yaşamasalar da herkesle eşit olmak, daha eşit olamamak, her dönem hissettikleri ayrıcalıkları görememiş olmak onları fazlasıyla hırpaladı.
Tayyip Erdoğan sevgisini, aşkını, hayranlığını Pensilvanya’dan Türkiye’yi dinleyip gözetleyip kerametleriyle ihya eden ya da hışmıyla, beddularıyla düşmanlarını çarpıp duman eden, üstün güçleri olan bir şahsa bağlananların duygularıyla da kıyaslayamayız. O örgütte yer alanlar Gülen’e itaat ettiği müddetçe hem dünyada hem ahrette işlerinin rast gideceğine, örgütten uzaklaşırsa da büyük bir tokatla kahr u perişan olacağına inandırılmış bulunmaktadır.
Ancak Erdoğan sevgisinin bununla da bir ilgisi yok. O kendisinden dua ya da beddua beklenen insanüstü bir büyücü ya da mehdi değil, her türlü tuzaklardan korunması için dua edilen gerçek bir kul. Halkın kuyruklarda sürünmesine, başörtülülerin okullardan, kamusal alanlardan kovulmasına, Türk olmayanların ötekileştirilip hor görülmesine ve Müslümanların ezilip öldürülmesine, katledilmesine dur diyebilmiş, şu an tek lider. Erdoğan aşkının izahı bundan ibarettir…