“Şeyh uçmaz, mürit uçururmuş.” Paralel yapı ve arkasında kenetlenen muhalefet, Fethullah Gülen’in kerametlerine öyle kaptırdı ki kendilerini, şu an büyük bir hayal kırıklığı ve şok içerisindeler. “Ben zaten sevmezdim bu hocanın arkasında ne işimiz vardı?” diyen CHP’lilerden tutun, Ahmet Hakan’a kadar hepsi nedamet getiriyor.
İki Ahmet, yani Ahmet Hakan ve Ahmet Turan Alkan, 30 Mart seçimlerinden hemen bir gün sonra, ani bir şekilde çark ettiler. Alkan “millet bize yav he he” dedi derken Ahmet Hakan çarçabuk “cemaatin on hatasını” sıraladı. Hakan, bu yazının hemen arkasından hiç takdir etmese de başbakanın liderlik vasfına yakın bir muhalefet liderinin mevcut olmadığını delilleriyle sıraladı.
Hakan’ı okuyunca “Ahmet Hakan’ın on hatası” başlıklı yazı bile yazmak geldi içimden ama “on maddeye sığdıramayacağım için, okuyucu çok yorulacak” diyerek vazgeçtim.
Hakan’ın birçok tespiti doğru. Ancak cemaatin bu olumsuzluklarını seçimden önce değil de seçimden sonra sıralaması onun da “bu şeyh acaba uçar da kanatlarına bindirip gezdirir, bizi de bu diktatörden kurtarır mı?” gibi bir mucize beklentisi içerisinde olduğunu göstermiş oldu.
31 Mart’ta muhalefetle birlikte pek çoğu anladı ki millet ne sahte şeyhlere, ne de Akif Beki’nin tabiriyle (Hakan için söylediği) paçoz yazarlara prim veriyor. Millet yine yapılan hizmetlerle söylenilen sözlerdeki paralelliğe bakıyor, paralel devlet ya da paralel dine itibar etmiyor.
Ahmet Hakan, Gülen’in pensilvanya ikametinden kaynaklanan soru işaretlerinden başlayarak hizmetin diğer cemaatlere hiç yer açmayacak kadar bencil olduğunu, yolsuzluk iddialarına önceleri hiç oralı değilken bir anda çok çok önem vermelerini, MİT ve Hakan Fidan’la bir cemaatin neden bu kadar ilgilendiğini ve sürekli İran’ı hedef alarak laik kesimi bile şaşırttıklarını anlatıyor.
Bu eleştiriler çok yerinde. Ancak bunu Hakan’ın 30 Mart’tan sonra dile getirmesi ve 17 Aralık’tan itibaren hükümete yönelik operasyonları destekler tarzda yazıları, onun da bu yapılanmadan medet umduğunu gösterdi.
Ve bunca spekülasyonlara ve operasyonlara rağmen milletin tercihinin “Neden Ak Parti?” olduğunu da sıralamış. -İçinden belki “Allah kahretsin ama” diyerek başlamıştır cümlelerine- Erdoğan’ın liderlik vasıflarına sahip muhalefette bir tek siyasetçi bile olmadığını vurgulamış.
Üslubu, hitabetiyle muhalefetin Erdoğan’ın yanına bile yaklaşamayacağını, kitlesine büyük bir güven verdiğini, kimi aydınların diktatörlük olarak yorumladığı dik ve sert duruşunu, toplumun çoğunluğunun, onun gücünün ve iktidarının tezahürü olarak algıladığını belirtmiş.
Milletle başbakan arasında büyülü bir ilişki olduğunu, aynı zamanda halkın ona dokunacak kadar yakın ve kendilerinden biri olarak hissettiklerini Ahmet Hakan itiraf etmek zorunda kalmış.
Başbakanla millet arasındaki sevgi ve güvene dayanan bu büyülü ilişki Gülen ve cemaati arasındaki korku ve gizeme bağlı, “kehanetleri ya tutarsa” beklentisine dayalı ilişkiden oldukça farklıydı.
Gülen’den kopan yakın çevresi, cemaatten ayrıldıktan sonra, daha sormadan sorularına cevap veren hocalarının kendilerini dahi dinlettiğini anlamışlardı. Keramet zannettikleri şeyin sadece Pensilvanya’nın istihbarat gücünden ibaret olduğunu keşfetmişlerdi.
31 Mart günü anlaşıldı ki, bu millet, kör ve cahil olmak bir yana, dini ve Osmanlılı hisleriyle okuduğu şiirden dolayı hapis yatan başbakanını bağrına basarken en ufak pürüzde Pensilvanya’ya uçan sahte evliyalarına “Seni artık müritlerin bile uçuramaz” demesini çok iyi bildi.