Öyle 1 Mayıs deyip geçmemek lazım. 1 Mayıs, işçilerin vahşi kapitalizme karşı aştığı savaşın en önemli kilometre taşlarından biridir…
1800'lü yıllarda İngiltere'de filizlenen kapitalizm; öyle ergen değil 6 yaşındaki çocukları dahi imalathanelerin loş mekanlarındainsafsızca çalıştırıyordu…
İşe gelmek için kilometrelerce yol yürüyen işçiler günde 16 saat çalışmak zorundaydılar…
Ne hastalık izni, ne iş güvencesi, ne de kıdem tazminatı vardı…
Her şey işverenin iki dudağı arasındaydı…
İşçiler ilk kez 1856 yılında Avustralya'da 8 saatlik iş günü için Parlamento Evi'ne kadar yürüdüler…
Bu yürüyüşü, 1 Mayıs 1886'daAmerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu'nun işi bırakma eylemi izledi. Talep yine aynıydı, günde 12 saat yerine 8 saat çalışmak.
Şikago'da yapılan eyleme 500 bin işçi katıldı. Kentaki'dekieylemde ise bir ilk yaşandı; ırk ayrımına rağmen 6 binden fazla siyah ve beyaz işçi birlikte yürüdüler. O dönemdeKentaki'deki parklara siyahların girmesinin yasak olmasına rağmen, siyahı beyazı tüm işçiler Ulusal Park'a girdiler.
Gösteriler her 1 Mayıs'ta tekrarlandı ve 1889'da toplanan 2. Enternasyonal'de 1 Mayıs'ın tüm dünyada “Birlik mücadele ve dayanışma günü” olarak kutlanmasına karar verildi.
8 saatlik iş günü zamanla birçok ülkede resmen kabul edildi ve 1 Mayıs bazı ülkelerde bayram niteliği kazandı, tatil günü oldu.
Türkiye'de ilk kez 1923'te resmî olarak kutlanan 1 Mayıs'ın 2008 Nisan'ında “Emek ve dayanışma günü” olarak kutlanması kabul edildi. 22 Nisan 2009'da çıkarılan bir yasa ile 1 Mayıs, resmi tatil günü ilan edildi.
Dünyada 1 Mayıs dendiğinde akla coşku gelir, eğlence gelir, neşe gelir, kutlama gelir; Türkiye'de ise akla ilk gelen kandır…
Here 1 Mayıs'ta yaşı tutanlar film geriye sarar, 1977'ye gider…
Benim de katıldığım ve genç bir gazeteci olarak başından sonuna dek izlediğim kanlı bir olaydır 1977 1 Mayıs'ı…
DİSK'in Taksim'de topladığı ve meydana sığmayan 500 bin insanın yaşadığı bir vahşettir bu.
Dile kolay, miting dağılmak üzereyken sağdan soldan açılan ateş sonucu birbirini ezerek kaçmaya çalışan 34 insanın hayatını kaybettiği, 136'sının yaralandığı bir vahşet, bir provakasyon, bir kıyımdır 1977 1 Mayıs'ı…
Ancak aradan geçen 40 yıllık süreye rağmen ne yazık ki bazı sendikalar bu provakasyondan bir ders alamadı.
Güvenlik gerekçesiyle Taksim'in kutlamalara kapatılmasına rağmen DİSK ve KESK İstanbul'da onca meydana rağmen her 1 Mayıs'ta Taksim diye tutturdu…
Ve bu ısrar nedeniyle her 1 Mayıs'ta olaylar çıktı, onlarca insan yaralandı. Nihayet bu yıl DİSK ve KESK, Taksim ısrarından vazgeçerek Bakırköy'ü tercih etti.
1 Mayıs'ı Türk-İş, Çanakkale'de, Hak-İş Sakarya'da, Memur-Sen ise Kahramanmaraş'ta kutladı.
1 Mayıs bu yıl, terör bağımlısı birkaç yüz kişinin Taksim'e girme ısrarının dışında Türkiye'nin dört bir yayında coşkuyla kutlandı; ne olay çıktı, ne de kan aktı…
Belki onlarca kez yazdım; 1 Mayıs'ı marşlar, türküler söyleyerek, halay çekerek, dans ederek, piknik yaparak bir bayram havasında kutlamak varken, Taksim'de ısrar ederek bir kabusa çevirmek niye!...
Umarım DİSK ve KESK, Taksim ısrarından tümden vazgeçer ve işçiler bayramlarını türküler söyleyip, halaylar çekerek yıllarca coşkuyla kutlarlar…