Bütün dünya da olduğu gibi Koronavirüs ile mücadele kapsamında, ülkemizde de her geçen gün yeni tedbirler alınıyor ve uygulamaya konuluyor. Birçok yerleşim yeri karantinaya alındı, seyahat izne bağlandı.
Eskiden iğne atsan yere düşmeyecek kadar kalabalık olan sokaklar da bugün in cin top oynuyor. Devletin “Evde kal” çağrısına bazı istisnalar dışında neredeyse bütün vatandaşlar uydu.
Yurtdışında olup ülkemize gelmek isteyen vatandaşlarımız ile öğrenim gören öğrencilerimizin talepleri doğrultusunda özel uçak gönderilip ülkemize getiriliyor.
Ukrayna ve Kazakistan'da öğrenim gören üç gencimizde bu uygulama kapsamında elin memleketinden özel uçak ile getirildi. Ailelerinin yanına gönderilmeden önce 14 günlük karantinaya alındı. Bunun için Bolu'daki kız öğrenci yurdunda misafir edildi.
Ancak, devletin onlara vatandaşım diye sahip çıktığı, özel uçak gönderip, öğrenci yurtlarında misafir ettiği, yediği önünde yemediği arkasında, babasının evinde göremeyeceği izzeti ikram ile konuk ettiği gençler; yediği çanağı pisleyip, kendilerine sahip çıkan devletlerine ağıza alınmayacak küfür ettiler.
Bunun yanında, evlerinden dışarıya çıkamayan halkın moralini ayakta tutabilmek ve yalnız olmadığını göstermek için, her akşam yatsı namazından sonra, camilerde dua uygulamasına başlandı. Bu uygulama vatandaşlarımız için güzel bir moral ve motivasyon oldu.
Ancak İzmir'de bir grup; ezan okunurken ve dua edilir iken ıslık, alkış ve gürültü ile bu uygulamayı protesto etmeye başladılar.
Bazıları da, “ Dualar niçin hoparlör ile minareden yapılıyor. Tanrı daha iyi duysun diye mi? Yoksa artistlik olsun diye mi?” diye tek elden çıkmış yazılmış olan metni kopyala yapıştır ile sosyal medya sayfalarında paylaşmak suretiyle kendilerince bu uygulamaya karşı çıkmaya ve akıllarınca yapılan duaları tiye almaya çalışıyorlar.
Asker sokağa insin, OHAL ilan edilsin gibi çağrılar yapıldığına şahit oluyoruz. Asker, polis zaten sokakta, halkına hizmet ediyor. Kimi zaman tedbir alıyor, kimi zamanda elinde baltası ile yaşlı insanımızın odununu kesiyor, evine taşıyor. Halk, asker ve polisini silahı ile tepesinde değil de, gönlü ile yanında olmasını o kadar özlemiş ki, et ile tırnak oluverdi.
Ancak aklı darbede kalmış kıt akıllının biri: “Yalnız sokağa çıkma yasağı varken ne güzel darbe yapılır be. Zaten her şey kokmuş, kimse kalabalığa gelip tankı tişört ile durdurmaya kalkmaz…” diye yaptığı paylaşımı ile içinde ukde kalmış darbe seviciliğini teşhir ediyor.
Kritik ve sıkıntılı dönemlerinde müftü karısı, Fadimeleri görmeye o kadar aşina olduk ki, provokasyon ile karşılaşmadığımız zaman şaşırıyoruz. Koronavirüs krizinde de müftü karısı Gaziantep'te ortaya çıktı. 93 yaşında vefat eden kaynanasını Koronavirüs hastası olduğu için öldüğünü iddia eden ve Gaziantep mezarlığında kazılmış boş mezarları göstererek provokasyon yapmaya kalktı. Ama elinde patladı, film karakolda bitti.
Evet, dünyada olduğu gibi ülkemizde Koronavirüs salgını nedeni ile zor günlerden geçiyor. Nerede biteceği belli olmayan bir muamma ile karşı karşıyayız.
Mevcut durumu olduğundan daha kötü olduğunu iddia etmek veya göstermeye çalışmak kimseye bir şey kazandırmaz. Milletin dini inancı ve değerleri ile kavga etmek, küçük görmek saldırmak toplumsal barışa sağlayacağı hiçbir katkısı yoktur.
Bu nedenle bırakın insanlar, en doğal hakkı olan inançlarını istediği gibi özgür bir şekilde yaşasın ve söyleyebilsin. Bunun aksine halkımızı kendi kafamızdaki sisteme sokmak adına ayarları ile oynamak hiç kimseye bir şey kazandırmaz.
Millet devletine, dinine, imamına ve kutsalına yapılan hiçbir saldırı ve tahammülsüzlüğü kabullenemiyor. Bunun için bırakın millet ile devlet ile uğraşmayı. Rahat bırakın vatandaşı… Bu zor günler de devleti ile millet arasına girmeye çalışmayın. Yoksa arada kalırsınız. Bunun için sizden ihsan isteyen falan yok. Gölge etmeyin yeter…
