Gizli kapaklı iş yapılması ile ilgili olarak halk arasında yaygın olarak söylenilen “bipli” Atasözümüz vardır. Edebimizi bozmadan, söyleyeceğimizi ifade edebilmek ve meramımızı anlatabilmek için bu Atasözümüzü: “Gizli kapaklı, kapalı kapılar arkasında, Federal Anayasa taslağı hazırlanması ile ilgili ateş topu gibi bir gündemimiz oldu.” Diye günümüzdeki yaşananlara göre uyarlayabiliriz.
Ülkemiz de yetmez, ama buna şükür dedirtecek kadar da olsa eser miktarda demokrat bir ülke. Her kes düşüncesinde, inancında hür. İstediği siyasi partiye, düşünceye, ekole kendi iradesi ile üye olabiliyor. Kurulmuş/kurulacak olan partiler de kendilerine yakın buldukları ittifakta yerini alabiliyor. Zamanı geldiğinde veya bazen de erken seçimler ile Sandık halkın önüne konuluyor, sandıktan halkın tercihine göre de yasama organının mevcut Anayasaya göre kadroları oluşuyor.
Başkanlık sisteminin doğal sonucu olarak kurulan ittifaklar da partilerin ilkelerine uygun, uygulamak istedikleri mutabakat metinleri, hayata geçirmek istedikleri programları olması, bunun içinde bunların üzerinde çalışma yapılması, yapılan çalışmalarında metne bağlanması gayet normaldir.
Anormal olan ve etik olmayan bu tür çalışmaların kapalı kapılar ardında gizli kapaklı yapılmasıdır. Her nedense bazıları bütün işlerinde olduğu gibi İttifak içindeki yürüttükleri faaliyetlerini de gizli kapaklı yapmayı alışkanlık haline getirdikleri için Anayasa taslağı gibi toplumsal mutabakatın olması gereken çalışmayı gizli kapaklı, kapalı kapılar ardında, oy isteyecekleri halkın dikkatinden kaçırılarak yapılmasıdır. Ki son günlerde Millet İttifakına dahil HDP başta olmak üzere İYİ Parti, CHP ve Saadet Parti'sinin baştan inkâr ettikleri, sonrasında zimmin kabul ettikleri bir Anayasa çalışması yapıldığı ve buna dair ses kayıtlarının olduğu iddiaları gündemi bir hayli meşgul etti ve etmeye de devam ediyor.
HDP ve CHP'nin yaptıklarını bir nebze olsun anlayabiliyorum, ama zamanında mahallenin ağır ablası İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ve mahallenin itibarlı abisi Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu'nun böyle bir olayın içinde nasıl olabildiklerini anlamakta güçlük çekiyorum.
Rahmetli Erbakan'ın Çiler ile kurduğu koalisyon hükümetin de İçişleri Bakanı olan Meral Akşener, o zamanki dik duruşu ile halk nezdin de takdir toplamıştı. Bu nedenle de 28 Şubat'ın kudretli paşalarının gazabına uğramış ve “kazığa oturtulmak “ile tehdit edilmişti.
Şimdi ne olmuş ve ne değişmiştir ki? O zaman kendisini “Kazığa oturtmak” ile tehdit edenlerin sırtını sıvazlayanlar ve kanlı terör örgütü ile arasına mesafe koyamayan HDP ile ayni safta Federatif bir Anayasa taslağı veya mutabakat metni üzerinde anlaşabilmektedir.
Sivas Madımak olayları olduğu zaman Sivas Belediye Başkanı olduğu için olayların bir numaralı sanığı haline getirilen SP Liderinin durumu da hiç farklı değildir. Yıllarca Sivas-Madımak'ın Günah Keçisi ilan edilen ve ismi üzerinden bütün Muhafazakârlar ile birlikte topyekûn, suçsuz yere ağız dolusu sövülen sayılan Temel Karamollaoğlu'nun da tabanından gelen bütün itirazlara rağmen ısrarla CHP ve HDP ile birlikte yol arkadaşlığı etmesi ise anlaşılabilir değildir.