Gezi; 28 Mayıs 2013 tarihinde Taksim Gezi Parkında yapılacak olan meydan düzenlemesi için ağaçların yerlerinden sökülüp, başka bir yere nakledilmesi üzerine 50 kişilik küçük bir grubun çadır kurması ile başlamış. Sonrasında organize bir şekilde bütün ülkeye yayılmış, kimine göre direniş, kimi ne göre de kalkışma olarak isimlendirilen, günümüzden 7 yıl önce yapılmış, yüzlerce cana ve trilyonlarca kamu malının zarar gördüğü bir kalkışmadır.
Gezi ve benzeri yıkan, yakan, kamu malına zarar veren, polise taş atan hiçbir olayı masum bir toplum hareketi olarak görmüyorum. Çünkü Gezinin üzerinden geçen 7 yıl ve sonrasında, dünyada ve ülkemizde yaşanan olaylar, bu kalkışmanın masum bir çevre hareketi olmadığını göstermiştir.
Gezi olayından sonra dünyada ve ülkemizde yaşanan ve gelişen olaylar, Gezi kalkışmasının, “Arap Baharı” kapsamında planlandığı, Mısır'da Tahrir Meydanındaki yaşanan olaylar benzeri kanlı bir kalkışma ile azınlık tarafından meşru hükümetin darbe ile indirilmesi girişiminden başka bir şey değildir.
Gezi için Erdoğan Hükümetine karşı yapılan demokratik bir hak olarak değerlendirenler, her nedense kalkışmadan bir yıl sonra yapılan seçimlerde, halkın muhalefete geçit vermediğini ve meydanlarda olduğu gibi oyları ile de Hükümete ve Erdoğan'a sahip çıktığını,
30 Mart 2014 Yerel Seçim AKP 43,39
10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanı Seçimi R.T.E. 51,8
Desteğini de günümüze kadar sürdüğünü görmezden geliyorlar.
Demokrasilerde karar verici sandıktır. En kıdemli Türk Hâkimlerinin denetiminde, bütün partilerin temsilcileri ile halkın gözetiminde yapılan seçimler sonucu, sandıktan çıkan sonucu beğenseniz de beğenmesiniz de saygı duymak zorundasınız. Sandığa ve halkın tercihine rağmen, kendince bir irade tesis etmeye kalkışmak, hak aramak değil, diktatörlüktür, faşizmdir.
Gezi kalkışması; Allah korusun, Mısır'daki gibi bir netice ile sonuçlansaydı, Türkiye bugün hangi konumda olurdu? Erdoğan karşıtı marjinal grupların sürü psikolojisi ile hareket ettiği Gezi kalkışmanın sonucunun ülke çapında nasıl bir kaosa sebep olacağını ve Türkiye'nin nasıl korkunç bir durumda olacağını tahmin etmek hiç zor değil.
Geziyi düzenleyen üst akıl, istediği başarılı sonucu alamadığı için arkasından 15 Temmuz darbe kalkışması planlandı ve yapıldı. Bu kalkışmada, halkın karşı koyması, seçtiği hükümete sahip çıkması ile darbe kalkışması bastırıldı.
Gezi ve 15 Temmuz kalkışmasındaki başarısızlıklarını kabul edemeyenler, Gezi'yi kutsayıp, 15 Temmuzu da tiyatro olarak görme ve gösterme gayretindeler. İsteyen istediği gibi inanabilir. Ancak Gezi ve 15 Temmuz, Türkiye'ye karşı Mısır'daki gibi egemen güçlerin güdümünde yapılan kalkışmalardır.
Sevelim sevmeyelim; beğenelim, beğenmeyelim, Türkiye'de halkın oyları ile seçilmiş ve görevi başında olan bir Hükümet var. Bunu sandıkta değiştirme hakkı ve gücü sadece Türk halkına aittir. Bunun haricinde halkın iradesinin yok sayılarak yapılacak olan her türlü kanun ve etik dışı girişim, halktan karşılığını görecektir.
Üzerinden 7 yıl geçmiş olmasına rağmen, her zaman gündemde diri tutulmaya çalışılan, son olarak da Kavala ve Gezi tutuklusu birkaç sanığın mahkemece serbest bırakılması kararı ile konu tekrar gündemimize girdi.
Verilen karar, toplumun büyük kesiminin vicdanında onaylanmadı. Yalnız şunu unutmamak gerekir, Türk milleti adına Türk Mahkemeleri böyle bir karar vermiştir. Kurumlarımıza, devletimize ve hükümetimize güvenmek zorundayız. Kararın yanlış olduğun düşünen hukuk ve Anayasa dahilin de müdahil olarak hakkını arayabilir. Yoksa herkes kendi hukukunu, kendi adaletini tesis etmeye kalkarsa bunun adı derebeyliktir. O zamanlarda çok gerilerde kaldı.
Birileri yine düğmeye bastı. Sokaklar tekrar ısıtılmaya ve Gezi benzeri bir kalkışma için hazırlanmaya çalışıyor. Bu beyhude gayreti görebilmek için çok şey bilmeye gerek yok. Sadece sokakları ve stadyumları gözlemlediğiniz zaman bu açık ve seçik bir şekilde görünüyor.
Bunu halkın büyük çoğunluğu da okuyabiliyor. Meselenin ağaç olmadığını, esas meselenin ne olduğunu büyük çoğunluk biliyor. Sobelenmemek için artık herkes bunun farkına varsın.