Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennem azabından azat olmak ile müjdelenen Mübarek Ramazan Bayramı'nda güzel şeylerden güzel günlerden bahsetmek varken biz kalkmış Geziden bahsediyoruz...
Mahkeme Gezi Davasında Osman Kavala ve diğer sanıklarla ilgili kararını vermiş ama adam kalkmış “Gezi halkmış, yargılanamazmış...” Diyor.
Gezi neye göre kime göre ve nasıl halk?
Gezide devlete karşı bir kalkışma yaşanmış, yakılmış, yıkılmış, güvenlik görevlileri ve vatandaşlar ölmüş; devlet malına zarar verilmiş ama Gezi halkmış yargılanamazmış...
Beyaz Türkler zaman içinde attıkları her zarın düşeş gelmesine öyle alışmışlar ki istedikleri olmadığı zaman isteri nöbetine tutuluyorlar. Basıyorlar feveranı... Hile var... Sarayın bilmem neyi... Bu kararı veren hakimler hâkim değil...Tek adam düzeni...
Bu iki yüzlülüğü ve çifte standardı öylesine ezberledik öylesine kanıksadık ki... Mahkemelerden kendileri lehine karar çıkarsa, “Direne direne kazandık...” “Türkiye'de Hakimler var.” Aleyhlerine bir karar çıktığı zamanda yandı gülün keten helva, “Sarayın Hakimleri... Vampir...” Bunlar Türk Yargısının Hâkimi ve Savcıları olamaz. Hukuk katliamı...
Sanki Türk Mahkemeleri, savcıları ve hakimleri de Beyaz Türklerin noteri...
Dünya'nın hiçbir ülkesin de mahkemeler kararları üzerinden bu kadar eleştirilemez, ulu orta sokak ağızı ile tartışılamaz ve karar veren hâkim ve savcılar da bu kadar tahkir edildiğini göremezsiniz.
Kim sorarsa Erdoğan diktatör... Ülkemizde tek adam rejimi var... Ülke saraydan yönetiliyor... Sanki Erdoğan askeri darbe ile yönetimi ele geçirmiş...
Halka “Cumhurbaşkanlığı Başkanlık sistemine geçeceğiz ne dersin” diye sorulmuş. Halkta “Evet” demiş...
Erdoğan'da Türk halkının oyları ile seçilmiş Cumhurbaşkanı. Türk Ordusunun Başkomutanı ama sıkıyönetim komutanı değil...
Haziran-2023 ‘de Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri var. Aday olur ve seçilirse görevine devam edecek, seçilemezse de yerine seçilen Cumhurbaşkanına görevini devir edecek...
Cumhurbaşkanı olduğu için kullandığı Külliye/Sarayı'nı da Cumhurbaşkanlığı'nı da devir edecek. Bunun kararını da halk verecek...
Şimdi bu konuyu bir kenara bırakalım ve esas konumuz “Gezi Kalkışması vandallığına” dönelim...
Gezi bir direniş falan değil. Gezi kalkışması Taksimdeki ağaçların başka yere taşınacak olması bahanesi ile çevreci bir masumiyet içinde başlayan dış destekli, dış ve iç güçler tarafından tertiplenen bir kalkışma ve resmen bir vandallıktı.
Şimdiki CHP'li İstanbul Belediyesi İstanbul'daki asırlık ağaçların keserken, Yalova Belediyesi ağaçları biçerken görmezden gelenler, Taksimdeki meydan düzenlemesi gereği ağaçların usulüne uygun taşınmasını bahane edip ortalığı yakıp yıkacaksın ve çevreciyiz diyeceksiniz.
Ülkemizin Ormanları cayır cayır provokasyon ile yanarken, yakanlara ağzını açıp tek kelime söyleyemeyenlerin çevreciyim demelerini, Adalar'daki atları ve Çanakkale Belediyesindeki köpek vahşetini görmezden gelmelerini nedeniyle hayvanseverliklerini de hiç inandırıcı bulmuyorum.
Gezideki duran adam bir Sırp tiyatrocu, kırmızılı kadın ise Alman... Çevre adına masum isteklerle Gezi kalkışmasına halisane duyguları ile katılanlar sonradan olayın içyüzünü gördükten sonra desteklerini çektiklerini açıkladılar...
Masa da kâğıt biter ama bunların oyunu, kurgusu, manipülasyonu, provokasyonu hiç bitmez...
Tiyatrolarında senaryolar tükenmez. Kendileri veya Avrupalı dostları yazar, kendileri oynar. Kendileri de inanmaz ama halkın inanmasını isterler.
Ülkemizde yaşanan 1980 öncesi ve sonrası...Yargılanmalar, mahkumiyetler...
28 Şubat öncesi ve sonrası. Müslüm- Fadime, Ali Kalkancı ile oynanan pespaye rezillikler ...
İkna odaları...
Halkın fişlenmesi...
Cumhuriyet mitingleri...
Yakın tarihimizde “Siyasi hayatıma da mal olsa İmam-Hatiplerin orta kısmını kapatacağım diyen Onbaşı lakaplı birde onun başbakanı milletin oyları ile seçilmiş Merve Kavakçı'ya başörtülü olduğu için yemin ettirmeyen ve “bu kadına haddini bildirin” diye bağıran parti genel başkanlar...
Her ikisinin de akıbetlerini biliyorsunuz?
Halk her ikisini de sandığa içine gömdü...
Şimdi TBMM nerede ise bütün partilerden başörtülü milletvekili var. Muhafazakâr kesime hoş görünmek için başörtülü manken bulup partilerine kaydediyorlar ve zamanında başörtüsünü Anayasa Mahkemesine götürüp iptali için başvuran genel başkanlara “başörtü yasağını kaldırdığı için teşekkür ediyorlar”
Düne kadar 1980 yılındaki darbeyi, 28 Şubat'ı avuçlarının içi kızarıncaya kadar alkışlayanlar bugün kalkmış demokrat taklidi yapıyorlar...
Geziydi, Kavalaydı, Mücella Ablaydı gibi yapılan tartışmaları tabi ki ibret nazarı ile fikir ve bilgi sahibi olmak için dikkatlice izleyeceğiz ama yurtiçi ve yurtdışında kim hangi kulvarlarda yer alıyor, kimin kime nasıl mektup yazdığını da en ince ayrıntısına kadar gözden kaçırmamamız gerekir...
Kaldı ki Ülkemizde Gezi kalkışması ile arzulanan tablonun bir tık ilerisinin Mısır'daki Sisi benzeri bir yönetim olduğunu ve 15 Temmuz kalkışmasının da Gezi Kalkışmasından bağımsız olmadığı da hiçbir zaman unutulmamalıdır.
Bu vesile ile Mübarek Ramazan Bayramının ülkemize, Ümmeti İslam'a ve dünya insanlığına hayırlara vesile olmasını diler her birinizin bayramını tebrik ederim.