Arap yarımadasının her yerinde olduğu gibi, sınır komşularımız, Suriye ile Irak'ta iç karışıklık ve savaş var. İran'da da savaş başladı, başlayacak. Ortadoğu tam anlamı ile bir cadı kazanı.
Suriye ve Irak'ta eskiden başlarında despot yöneticiler olsa da kendi halin de, kendi yağı ile kavrulan ülkeler durumundaydı. O günkü durumları bugünkü hallerinden kıyaslanamayacak kadar da iyi idi.
İnsanların karnı doyuyor, akşam evlerine gidebiliyor, çocuklarını okula, hasta haneye götürebiliyor, ilaçlarını temin edebiliyorlardı.
En azından, karda kışta soğukta, ülkelerinin dışında ser sefil mülteci değillerdi. Başlarını sokacak evleri, uyuyabilecekleri sıcacık yatakları vardı. En azından ölümden kaçmaya çalışırken, Ege Denizinin soğuk sularında boğulmuyorlardı.
Nasıl oldu da bu ülkeler bu hale geldi? ABD'nin nereden aklına geldi de şürekası ile birlikte birden bu ülkelere demokrasi (!) getirmek akıllarına geldi.
Başlangıcından günümüze bu ülkeler şavaşın içine adım adım çekildiğinin kronolojisini iyi okuyup anlayabilmek ve yaşananlardan ibret alabilmek için Suriyeli mültecinin anlattıklarını can kulağı ile dinleyip, değerlendirmemiz gerekir.
Suriyeli mülteci:
“Biz Suriye'de peşin hükümlü ve ön yargılı yaşıyorduk, birbirimi dışlamaya başlamıştık, bunun sonuncun da aramızdaki ayrımcılık yavaş yavaş arttı.
Şii'ler iktidar,Sünniler çoğunluk, Hıristiyanlarda zengin olduğu için kimseyi beğenmiyordu. Kürdü, Arabı, Türkmen'i başka beğenmiyordu. Yani hiç kimse kimseyi beğenmiyordu.
Herkes dedikodu yapıp, sosyal medyada küfürleşiyordu, herkes herkesten uzaklaşıyordu, herkes çokbilmişti, herkes en ahlaklı en dindar en namuslu benim diyordu.
Şimdi durum değişti. Hepimiz Gaziantep çöplüklerinde birleştik. Çöp toplarken artık kimse kimseyle tartışmıyor, çöplüğe düşünce birleşmeyi öğrendik”
Son paragraf hariç olmak üzere, ABD'nin demokrasi getirmeden önceki Suriye ile günümüz Türkiye'sinde azda olsa benzerlikler var mı?
Tıpatıp aynı diyenler ile, toz konduramayıp, saçmalıyorsun diyenleri duyar gibiyim. Ancak Ülkenin durumunu, sosyal ayrışma ve kutuplaşması yönünden hiç iç acıcı bulmuyorum.
Herkes birbirine ters bakıyor. Kimsenin kimseye tahammülü kalmadı. Elindeki bir kaşık suyu kardeşinin ihtiyacı için kullanması gerektiği yerde, karşısındakini elindeki bir kaşık su ile boğmaya çalışıyor.
Alevi'si, Sünni'si, Türkü, Kürdü yüzyıllarca bu topraklarda birlikte kardeşçe yaşadığı, kız alıp verdiği, akraba olduğu insanları ötekileştirmeye çalışıyor.
Sosyal medya ise, ayrı bir pazar. Sahte hesaplar, yalan yanlış haberler... Her olayı çarpıtıp, toplumun birliğine kibrit suyu dökmekle ve yangına körük ile gitmekle meşgul...
İstanbul'da Üniversitende öğrenci bir kızımız intihar ediyor. Ailesi diyor ki: “Maddi sorumumuz yok. Kızımız hasta ve ruhsal sorunları olduğu için intihar etti.”
Muhalefet ve sosyal medyadaki klavye kahramanları: “Aç olduğu için intihar etti.” diye yalan bir kampanya ile algı yaratıp, kendilerince bir şeyler yapmaya ve bir şeylere zemin hazırlamaya çalışıyorlar.
Kızımızın intihar ettiği gerçeğini görmezden gelemeyiz. Ailesinin söylediklerini de dikkate alarak, devlet, toplum ve vatandaş olarak bu konudaki kusur ve ihmalimizin neler olduğunu araştırıp, tartışıp başka ölümlerin olmaması için çözümler üretmek zorundayız.
Yoksa her olumsuzluğa mal bulmuş mağribi gibi, sahiplenip her ölümden her intihardan oy devşirmeye, devlet millet düşmanlığını körüklemeye çalışmak kimseye bir şey kazandırmaz. Yapanın vicdanında kara bir leke olarak kalır.
Türkler devlet geleneği olan asil bir millettir. Böyle küçük, ufak tefek basit hesaplar ile toplumsal bünyesi, birlik ve beraberliği zarar görmez. Türkiye hiçbir zaman Suriye olmaz. Ama yine de dikkatli olup tedbiri elden bırakmamak gerekir diye düşünüyorum.