Bu güzel sonbahar gününe hiç yakışmadı sözüm ona o muhteşem derbileri. Değeri kendinden menkul bu derbinin özlemle beklendiğine inanmak cidden yanıtlanması gereken bir soru. Adı derbi, ama bu görkemli adın aslında üçüncü sınıf bir oyunun üstünü örten kocaman bir şal olmaktan başka da bir anlamı yok. Şöyle düşünün; derbi diye önümüze sürdükleri bu yulaf ezmesinde tek iyi niyetli nesne bizzat topun kendisiydi. Oyuncular bile-isteye birbirine temas etmekten topa temas etme fırsatı bulamadılar ve çok açık ki bu yakın dövüş sanatının incelikleri bu maçta hem Vitor Pereira'nın hem de Hamza Hamzaoğlu'nun oyun stratejisiydi. Çünkü teknik direktörün açık ve belirlenmiş talimatı olmaksızın oyuncuların bu kadar bedensel temas için arzulu olabileceklerini sanmıyorum.
Açıkca iki teknik direktör de yenmekten çok yenilmemek için sahaya sürmüştü oyuncularını. Hamza Hamzaoğlu, defansını kendi ceza sahasının önünde adeta zincirleyerek salt Sabri Sarıoğlu'nun sağdan keseceği muz ortalarla skor üretmeyi planladığına göre bu maçı kazanmaya niyetli değildi. Vitor Pereira da dörtlü defansını ve önündeki ikiliyi çakılı tutarak dört kişinin dikine paslarıyla Fenerbahçe hücumunu organize ettiğine inandığına göre, o'nun da bu maçı almaya aslında niyeti yoktu.
İlk yarıda yukarıdan bu maça kuş bakışıyla bakıldığında görülecek manzara şuydu; Galatasaray neredeyse bütün oyuncularıyla topun arkasına dizilmiş, Fenerbahçe ise altı oyuncusu geride çakılı dört oyuncuyla Galatasaray surlarını döven Mahşerin Dört Atlısı gibi bir ileri bir geri gidip geliyorlardı.
Açıkca söylemek lazım gelirse Vitor Pereira dikine oyun stratejisi ile bir yere varacağını sanıyorsa fena halde yanılıyordur. Belki ‘Dilmengiller'in futbol anlayışına uygun bir kalıp olur bu, ama kesinlikle bu yumurtadan civciv çıkmaz. Defansını oyuna ortak olarak katmadan salt kenardan ve ortadan dik bir biçimde rakip kaleye inme planı takımın enerjisini dolayısıyla maç kondisyonunu boşa tüketmekten başka sonuç vermez. Vitor Pereira Fenerbahçe teknik direktörlüğü için imza attığı o ilk günde bize vadettiği o iyi ve güzel oyunun yapı taşlarını yeniden örmeye bir an önce geri dönmelidir. Çünkü bu Fenerbahçe sonuç üretmeyen bu futbola çok daha fazla tahammül edemez.
Hamza Hamzaoğlu, Bilal Kısa'yı Selçuk İnan'ın yanına monte ederek defans organizasyonu için çok akıllıca bir yapı üretmeyi becerebildi. Ama ürettiği bu efektif ve çok yönlü yapıya seçtiği mekan yanlış bir mekan. Eğer Selçuk İnan, Bilal Kısa ve Wesley Sneijder'den bir oyun merkezi üretiyorsanız bu oyun merkezini ceza sahanızın hemen önünde konumlandıramazsınız. Bu konumlandırma ister istemez bu merkezin pas alış-verişlerini kendi defansıyla yapmaya mahkum eder. Oysa ayak bilekleri kadar oyun bilgileri de gelişkin olan bu oyuncuları hücum hattınızın hemen gerisinde, hücumlarınızı organiza etmek üzere konumlandırırsanız ortaya Avrupa standartlarında bir takım ve oyun çıkar. Hamza Hamzaoğlu üst düzey bir teknik direktör olmak istiyorsa, geride boş alan bırakmaktan korkmayıp, defansını sözünü ettiğimiz üçlüden oluşan oyun merkezinin hemen gerisine yerleştirerek rakibi sürekli baskı altında tutan ve bu baskıyla hücumunu zenginleştiren bir oyun ve takım yaratabilir.
Sabri Sarıoğlu'nu sağ orta çizgide tutup, o'na gönderilen bütün topları ceza sahasının içine doğru, alanı katetmeden, orta saha çizgisinin ta orta yerinden rakip ceza sahası içinde olan Umut Bulut'a top kesmek bir hücum stratejisi olamaz. Sabri Sarıoğlu ve Umut Bulut'tan oluşturulan hücum hattı Batman Amatör Ligi'nde bile iş görmez. Sahaya bu planlamayla çıkmış olan bir teknik adam ise, bu ikilinin sahadaki varlığıyla, olsa olsa düşünsel yetersizliğini örtmeye çalışıyordur.