Filmi geriye saralım; Türkiye, iç savaşın başlamasından bu yana sürekli olarak Suriye'nin kuzeyinde “uçuşa yasak” güvenli bir bölge için ısrar etti.
Amaç, savaş nedeniyle göç etmek zorunda kalan mültecilerin, Suriye sınırları içinde belirlenen bu bölgede güvenceye alınmasıydı.
Ancak başta ABD olmak üzere, Batı ülkeleri bu plana sıcak bakmadı.
Türkiye'nin tüm ısrarlarına rağmen, Suriye'de oportünist bir politika izleyen ABD, güvenli bölge konusunda adım atmadı…
***
Gelelim PYD meselesine:
PYD neden savaşta, Kürtlere kimlik kartı dahi vermeyen, sürekli ezen Esed rejiminin yanında saf tuttu?
Gelin PYD'nin Orhan Miroğlu'ndan dinleyelim.
PYD'yi; PKK'nın kardeş örgütü olmasının ötesinde, PKK'nın kurup büyüttüğü bir örgüt olarak değerlendiren Miroğlu, meseleyi Kürt siyasetçi ve yazar Salah Bedrettin'in ağzından şöyle anlatıyor:
Miroğlu, Salah Bedrettin'i Erbil'de ziyaret edip uzun bir söyleşi yaptığını belirtiyor ve Bedrettin'nin ağzından olayı şöyle anlatıyor:
“Tunus, Mısır gibi ülkelerde Arap Baharı denilen süreç başlarken, Suriye'de de bir şeylerin olacağını tahmin ediyorduk. Çünkü bizde de zalim bir diktatör, zalim bir rejim vardı. Umudumuz gençlerdi, biz devrimin ön safında yer alamazdık, ama gençlerimiz tecrübelerimizden faydalanarak Esad'a karşı direnişe geçebilirlerdi.
Beklediğimiz gibi de oldu aslında. Bir hafta içerisinde Kürt gençleri, Kürtlerin olduğu her yerde şehirlerde kasabalarda gösterilere başladılar. İlk yürüyüş Kamışlı'da 30 bin kişi ile gerçekleşti.
Ve Kürt meselesi bu şekilde Suriye Devrimine bağlanmış oldu. Ama bizim klasik partilerimiz bunun ne kadar önemli olduğunu fark edemediler. Suriye'de 20-30 kadar parti vardır. Ülkede Devrim oluyor ama bununla ilgili ne programları var ne de attıkları tek bir adım var…
…Ama gençlerimiz bizim 50 yılda sağlayamadığımız diyalogu bir haftada sağladılar. Kamışlı'da, Darha'da, Humus'ta, Laskiye'de, Halep'te Kürt ve Arap gençleri bir haftada birbirleri ile anlaştılar. Suriye Devrimi siyasi partiler arasındaki ittifak ile değil Kürt-Arap ittifakı ile patlak verdi…
Peki bu ittifak neden dağıldı?
Esad gördü ki devrimi Kürtler ve Araplar yapıyor, bunu engellemek için bir plan yaptı ve bunda da başarılı oldu. Planın ana hedefi, Kürtlerin Devrimden uzaklaşmasını sağlamaktı. Ben Suriye'deydim, gelişmeleri yakından biliyordum, bazı şeyleri de burada (Erbil) öğrendim. Hikaye şudur:
KYB lideri Celal Talabani hastalanmadan önce Beşar Esad'ı ziyaret etti. Devrim başlamadan yaklaşık 2-3 hafta önceydi bu. Esad'ın köyü Kardaha'da bir araya geldiler. O buluşmada Esad Talabani'ye Suriye'nin durumunun kötüye gittiğini söyledi, Talabani'den yardım istedi. Siz ve Mesut Barzani bize yardım edin talebinde bulundu. ‘Biz Suriye Kürtlerine çok kötülükler yaptık, ama şimdi bunu telafi etmek istiyoruz' dedi. Talabani, Esad'a endişe etmemesini Suriye Kürtlerinin devrime katılmayıp onun yanında yer alacağı sözünü verdi.
Bu görüşme üzerinden 6 ay geçmişti ki, Talabani Suriye Kürtlerinin bazılarını Süleymaniye'ye çağırdı, ve bu görüşmeler Suriye İstihbaratının bilgisi dahilinde oldu….
…Bu buluşmadan sonra Talabani bir adım daha attı. Esad'ın isteği üzerine PKK ile Suriye rejimi arasında arabuluculuk yaptı. …Süleymaniye'de
Celal Talabani'nin evinde Murat Karayılan ve Asıf Şevket buluştular. Asıf Şevket o toplantıda ortak düşmanın Türkiye olduğunu söyledi. PKK-PYD güçlerinin Suriye'ye geri dönmelerini istedi. Esad'ın mesajlarını iletti.
Asıf Şevket'in PYD/PKK'ya mesajı şuydu: ‘Başkan (Esad) gelsinler bayraklarını dalgalandırsınlar, otonomi istiyorlarsa o da olabilir, yeter ki Türkiye'ye karşı birlik olalım.'
Bu toplantıdan sonra, Suriye'ye 3000 silahlı kişi geri döndü. Bunların bir kısmı PKK'lı bir kısmı PYD'li insanlardı ve dönenlerin arasında Salih Müslim de vardı.
İran adına çalışan Kasım Süleymani de bu operasyonun içinde İran adına yer aldı. Böylece Suriye devrimi Kürtlerin eli ile kırılmış oldu...”
İşte Orhan Miroğlu'nun yukarıda aktadıkları nedeniyledir ki, Türkiye'ye gelip görüşmeler yapan Salih Müslim, Türkiye'nin PYD'nin Suriyeli muhaliflerle birlikte Şam rejimine karşı aynı safta savaşması teklifine yanaşmadı.
Nasıl olsa Esed'den yüklüce taviz koparmışlardı…
***
2009 başında ABD Dışişleri Bakanı görevine getirilen Hillary Clinton, Obama ile Suriye meselesi konusunda sürekli görüş ayrılıkları yaşadı.
Rusya'nın sahneye jet hızıyla girmesiyle Washington'da asıl tartışma, “Suriye'de biz nerede hata yaptık?” konusunda yoğunlaşmaya başladı.
Clinton, Obama yönetiminin Ukrayna krizi konusunda Rusya'ya yeterince bedel ödetmediğini savunurken, Obama'nın güvenli bölge konusunda isteksizliğinin de büyük hata olduğunu söylüyor…
***
İş Suriye krizine gelince, başta CHP olmak üzere mangalda kül bırakmayan muhalefet, Hükümeti eleştiri yağmuruna tutsa da, şu birkaç yılda yaşananlar her şeyi ortaya koyuyor…
Kriz başladığında Esed'i ziyaret edip boy boy fotoğraf çektiren CHP'liler hala hafızamızda…
Bugün o zaman yaptıklarından utanıyorlar mıdır bilemiyorum…
Türkiye, başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerin tüm ısrarına rağmen, kara gücü olarak Suriye'ye girmeyi red ederek akıllı bir politika izledi.
Bugün atıp tutanların, geçmişte neler yaşandı buna bir göz atmalarında fayda var…