Hür HABER - Türkiye'nin Online Haber Platformu

Hür HABER - Türkiye'nin Online Haber Platformu

Hür Haber, Türkiye ve dünyadan önemli olan Son dakika, Güncel, Teknoloji, Magazin ve Siyaset haberlerini okuyabilirsiniz.

SON DAKİKA
Sol Ok
Sağ Ok
Menü
Ara
Facebook Twitter
ANASAYFAGÜNDEMSİYASETSPOREKONOMİ SEYAHAT TEKNOLOJİ YAZARLAR FOTO VİDEO

Ali Kemal Özcan

Erdoğan ve Öcalan’ın dikkatine – 8

Facebook Twitter Linkedin WhatsApp Tumblr Yazdır Büyüt Küçült

7 Haziran seçimlerinin önümüze koyduğu “manzara”nın tartıştırdığı  “restorasyon koalisyonları” arayışı sürerken, şöyle bir şey yapacağım. Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı adaylığının tartışıldığı günlerle başlayan “kendim ettim kendim buldum” sürecini, zararın neresinden dönersen kardır sürecine safça bir katkı amacıyla, o dönem yazdıklarımı günaşırı olarak Erdoğan ve Öcalan'ın dikkatine serisi halinde tekraren yayınlamayı hayırlı bulmaktayım...

Arkasından da kısa olmasına dikkat edeceğim bir seslenme yazısı yazmayı düşünüyorum.

Devam edelim – 7:

Seçimden sonra… (27.03.2014)

Seçim arbedesi [30 Mart Yerel] 3 gün sonra geçecek. Partiler boylarının objektif ölçüsünü alacak. Ama subjektif olarak herkes galibiyetle çıkacak!

...   

Asıl mesele seçim sonrasıdır.

Küresel ve yerlisi odakların Süreç merkezli operasyonunun seçim sonuçları üzerinden sonuç almak istediği aşikârdır.  Buna göre, Erdoğan hükümetini bir önceki yerel seçim oranının (%39) altına düşürdükten sonra “asıl hamle”ye geçme hedeflenmektedir. Cumhuriyet tarihinin ilk devletleşen hükümeti olarak Kürt meselesini kendi iradesi ile hal yoluna koymaya karar vermiş Erdoğan liderliğini, kaotik sokak hareketliliği ile “alaşağı” etme esas hamle olacaktır. Dolayısıyla İttifak ve Nifak güçlerinin seçimlere yüklenmesi anlaşılırdır.

Ancak; tehlikenin doğası dediğimiz “taktik dinamik” çözümlenip çözülemez ise, Hükümet'in seçimlerde %45-50 bandındaki bir muhtemel oy “koruma”sı da, topyekün saldırı halindeki tam-teşekküllü Operasyon'un umutlarını kesmeyecek ve bu ulusal kanaldan sonuç almaya çalışacaktır.

“Ulusal kanal”dan meramımız, Ak Parti devletinin İmralı sürecini sevk ve idare eden biriminin istişarelerdeki ruhudur. Bu ruhun Öcalan'daki tezahürüdür.

Bu ruh satırların kendisindan çok daha fazla “ara”lardan saçılırken, bunun tartışılmasından kaçma ise, gölette su içmeye çalışırken kendi yansımasını görüp kaçma hâlinin, felsefî metinlerin ünlü rivayetindeki (Bilge ve Köpek)** ruhsal çözümlemesini andırmaktadır.

Yaklaşık üç yılı aşkındır Çözüm Süreci'nin bu “korku”ya, bu korkudan korkmaya kurban edilmemesi için feryadediyoruz. Süreç'in bir üçüncü toslaması ile (ki bu, aynı “ruhsal konsept” zemininde devam edilmesi durumunda kaçınılmazdır) AK Parti ve PKK'nin yedi ceddinin altından kalkamayacağı dediğimiz “yeni çatışma dönemi”ne geçilmemesi için, tabiri caizse kıyameti koparmanın eşiğine gelmiş bulunmaktayız.

İlgili temel güçleri, en başta da Erdoğan ve Öcalan'ı “titreyip kendine dönme”ye çağırarak henüz taze 2. Newroz Mektubu'ndaki “öncü sarsıntı”yı haber ederek belirtelim:

  • Mektup “tarihsel rotasına oturtulmuş Türk-Kürt ilişkileri en kapsamlı demokratik reformları”nı gerçekleştirme sürecinde “iki taraf da birbirlerinin iyi niyetini, gerçekçiliğini, yeterliliğini test etmiştir. Bu testten [herşeye] ...rağmen iki taraf da barış arayışından kararlılıkla çıkmıştır” derken; Bayık'ın Türkçeye çevrilen görüntülü mesajı “AKP'nin çözüm önündeki en büyük engel olduğu ortaya çıktı“somut tahlil”inden hereketle “Bu engel ortadan kaldırılmadan çözüm gelişmez” diyerek acil hedefi belirledi.
  • Bu Newroz'dan dört gün önce KCK Yürütme Konseyi “tarihî bir deklarasyon” ile “Hükümet işlevini yitirdi, AKP muhatap olmaktan çıktı” diye ilan etti.
  • Bu aynı Newroz'dan bir gün önce, Örgüt'ün reel sesi İMC Tv'de M.Altan ısrarla ve tekrarla “Öcalan devletin elindeki 15 yıllık mahkumdur, Kandil'de olsa nasıl konuşurdu?” diye sorarak Kandil'in ve Kürtlerin onu aslında dinlememesini salık verdi.

 

Birinci Newroz Mektubu'ndaki hayal ile gerçek, diğer bir ifade ile, Öcalan'ın stratejisi ile Kandil'in taktiği arasındaki “reel durum” İkinci Mektup'taki  “görüntü”den daha az net değildi:

  • Mektup “Kürtler özbenliğini, aslını ve kimliğini yeniden kazandı, ‘artık silahlar sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun' noktasına geldik... Artık silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına gelinmiştir.” derken, çekilme yüzde 20'nin altında kaldığı gibi, Kandil müteakip bütün açıklamalarında “adımlar atılmazsa çıkanları da geri sokarız” diyegelmektedir.
  • Öcalan buna hiç bir şey dememektedir.
  • Devletin İmralı birimi ise “görüntü”yü görüp kaçar gibidir.

Önümüzdeki “ruh” şudur:

Devlet de Öcalan da “silahların kudreti” üzerinden görüşmeleri sürdürmeye devam etmektedir. Rivayet edilir ki, İkinci Dünya Savaşı günlerinde Stalin'e Papa'nın kendisi ile görüşmek istediği iletilir. Stalin duymamazlıktan gelince, ileticinin duymadığını sanıp tekrarlaması üzerine Stalin, “Papa'nın Kaç tümeni var?” diye sorar...  Ama bu yetmiş yıl öncenin Soğuk Savaş konseptinin görüşme ruhu idi...

Öcalan'ın Savunmalar'ının temel tezi olan “Dördüncü Türk-Kürt İttifakı”nın önündeki yegane tehlike İmralı görüşmelerindeki bu “ruh”tur. Uluslararası ve yerli uzantısı odakların üzerinde en sonuç-alıcı operasyon yapacakları alana kapıyı sonuna kadar açık tutacak olan da “bu ruh”tur.

İmralı Savunmaları'nın satır ve aralarında sivil siyasetin felsefesinin ve “tarihi yaşama ruhu”nun gezindiğini enaz on yıldan beri tekraredegelirim. Ancak öyle anlaşılıyor ki; İmralı “görüşmeler birimi”ndeki güç-ordu-silah besili “devlet aklı” Öcalan'ı silahla siyaset ruhuna geri çekmektedir.

Çatışma döneminin ruhsal formasyonundan öte bir emare taşımayan figürlerden oluşan İmralı heyetlerinin taşıdığı “devrimin ayak sesleri” de buna binince, Öcalan temel Savunmalar'ında gezinen ruhundan alarm-verici bir düzeyde koptu. “Devrimler dönemi kapandı, asıl dönüşüm evrimseldir” diyerek sosylaist literatüre 21. yüzyıl perspektifi veren Öcalan, can-havli mücadelesindeki Suriye Kürtleri'nin “Rojava Devrimi” ile dünyaya İsviçre kantonlarından daha demokratik bir “numune” sunduğunu söyleyecek kadar “devrimci” bir noktaya çekildi. Bu Newroz mektubunda halkı “en devrimci duygular”ıyla selamlayacak kadar 70'lerin “devrimci heyecanı”ına geri döndü.

Araştırmaya değerdir ki, olası bir referendumda Suriye Kürtleri, Kırım'ın Rusya'ya katılma oranından daha yüksek bir oranla Türkiye'ye katılacak kadar Türkiye Kürtleri'dirler.

"...O halde halkların başarılı olduğu hiçbir devrim yoktur' denilebilir”den (2004) “devrimci halk savaşı”nın uzun-uzun analizlerine (2012), “Ulusal kelimesini KNK'den çıkarıp yerine Halk koyun” ve “kapitalist pazar ulusun rahmidir”den, “ulus”un önüne “demokratik” koyunca kapitalist pazarın rahminden “ulus”u çıkarıp kurtaracağını düşünecek kadar, Öcalan “devrimci savaşcı”lığa ve ulusculuğa rücu etti.

Sadece Türk-Kürt ilişkilerinin geleceği değil, Öcalan'ın siyaset ve “özgürlük” geleceği de silah/şiddet ihtimalinin sıfırlandığı bir sivil siyasetten geçtiğini bilmemek için 60-70'li yılların ruhhâline tutuklanmış olmak gerekir.

Öcalan'a özgürce siyaset yaptıracak olan, silahın kendisini de gölgesini de tümden devreden çıkarmış, şiddeti ve kırıp-dökmeyi defterinden silmiş bir sivilörgütleşme eylemliliğidir. Öcalan'ın böyle bir sivil potansiyeli silahlı gücü ile karşılaştırılmayacak kadar fazladır.

Reel PKK'nin – Sümer Rahip Devleti'nin “toyluğu”na kadar uzanan iktidar köklerinin Sovyetik sinmişliği ile – devreye sokmaya yanaşmadığı da Öcalan karizmasının bu potansiyelidir.

Bu kış komünizm gelecek” türünden “Önderlik bu bahar özgür olacak” naralarının Türk milliyetçilğini kaşıyarak MHP'yi %20'ye doğru tırmandırmaktan başka bir işe yaramadığını – dolayısıyla “Önderlik”in İmralı'da ömrünü tamamlaması sürecinin taşlarını döşediğini – idraktan kaçıracak kadar Öcalan'ın basireti “devrim heyecanı” ile kelepçelenmiş ise, burun-buruna olduğumuz tehlike, “sonuçta Kudüs'e kral olma arzusunun Hz. İsa'yı çarmıha götürmesinden daha küçük değildir.

Özetle “adım atılmazsa sınır ötesine çekilenler de geri gelir”in oldukça makul algılandığı yerde “silahlar susmuş siyaset konuşuyor” demenin bir kıymeti harbiyesi yoktur. Silahla siyasete devam ediliyor ve bunun çözüme değil, kimsenin altından kalkamayacağı en hafifinden “Ukraynaî” bir çöküme götüreceğini görmemek için gafletten de öte bir hâle yakalanmış olmak gerekir

Seçim “arbede”sinden çıktıktan hemen sonra Ortakvatan'ın ortaklığına inanan herkesin, yeni bir hayatiyetle odaklanmak zorunda olduğu yer burasıdır.

** Bir bilge, bir göletin başında oturmaktadır. Susuzluktan kırılan bir köpeğin devamlı olarak gölete kadar gelip, tam su içecekken geri kaçması dikkatini çeker. Dikkatle izler olayı. Köpek susamıştır ama gölete geldiğinde sudaki yansımasını görüp korkmaktadır. Bu yüzden de suyu içmeden geri kaçmaktadır. Sonunda köpek susuzluğa dayanamayınca, gözlerini yumup hızla koşarak kendini gölete atar ve kendi yansımasını görmediği için suyunu içer, çekip gider.

Bilge düşünür, iki sonuç çıkarır: 1) Bir insanın istekleri ile arasındaki engel, kendi içinde büyüttüğü korkularıdır. İnsan bunu aşarsa, istediklerini elde edebilir, hedeflerine ulaşabilir. 2) Bir bilgenin bir köpekten öğreneceği şey vardır.

 

  YORUM YAP / YORUM OKU
ALİ KEMAL ÖZCAN DİĞER YAZILARI
Hurhaber.com'da yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz. Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır. Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait yazılardan dolayı Hür Haber sorumlu tutulamaz.

ANASAYFA | GÜNÜN HABERLERİ | KÜNYE | REKLAM | RSS