Ülkemiz de hatta içerisinde bulunduğumuz İslam Coğrafyasında büyük değişikliklerin yaşandığı tartışmasız. Gidişat durdurulabilir mi? Bu hem imkânsız hem de gereksiz. Peki değişim iyiye doğru mu olacak yoksa mevcuttan daha kötü bir tablo ile mi karşılaşacağız? İşte bu belirsiz… Daha doğrusu buna bizler karar vereceğiz. Yaptığımız tercihler, bireysel olarak aldığımız kararlar ve takındığımız tavırlarla geleceğimizin inşasında müdahil olacağız. İyiye yahut kötüye gidişatta her birerimiz kendi çapımızda etkili ve sorumlu olacağız.
Merhum Bediüzzaman'ın deyimiyle özetleyecek olursak: “Eski hal muhal, ya yeni hal ya izmihlal ”
İşte toplumca tam da bu tür dar boğazlardan geçiş esnasında birileri, oluşacak yeni halde, kurulacak yenidünyada bizlerin aynı rolü tekrarlamamız için elinden geleni arkalarına koymuyorlar. Suret-i haktan görünerek güya eleştiri yapıyorlar. Ama amaç başka; onlar Türkiye'nin menfaatini düşünmedikleri gibi İslam Ümmetinden de nefret ederler. Kendilerini başka toplumlara ait hissederler. Mesela cenazesinin Camiden değil Kiliseden kaldırılmasını vasiyet ederler. “Bende Müslüman'ım ama Kiliselerdeki törenler bana daha estetik geliyor” kabilinden bir savunma ile.
Bu eleştirinin özü şu: “Bizden bir şey olmaz”
Evet, onlara göre biz toplum olarak ne bir şey üretebiliriz, ne medeniyet kurabiliriz, ne de insanlığa bir değer kazandırabiliriz. Biz ancak tüketir ve taklit ederiz. Batının ürettiğini tüketir geliştirdiği değerleri kabul eder ve içselleştiririz.
Bu propagandayı yapanlar kendilerini başka topluma ait hissetmekle birlikte güya özeleştiri yapıyormuş gibi görünerek kamuflaj olmayı pek mahirce becerirler. Asıl niyetleri umutlarımızı, azimlerimizi, geleceğe dair hülyalarımızı çalmaktır. Bizlerin özgüvenini yitirtmek suretiyle yarınlarımızı çökertmektir.
Kimin adına? Batının adına… Onlar şunu pekâlâ bilirler ki bu milletin silkinmesi demek Avrupa'nın değerlerinin tartışılması ve Batı'nın taşralaşmaya başlaması demektir. Diğer bir ifade ile Batı-merkezli dünyanın sığaya çekilmesi.
İşte bunun için “Müslüman'ım ama Kilisede gömülmeyi istiyorum” diyecek kadar kendilerini onlara ait hisseder bize de yabancılaşırlar. Tarafını ortaya koyarlar ama açıkça Müslüman değilim diyemezler; “Müslüman'ım ama” demek suretiyle arkasından zehirlerini kusarlar. Hele konu “Türklük” meselesine gelince mangalda kül koymaz, mefhumu menfur emelleri için tükenmez bir malzeme zehabıyla kullanırlar. Evvela “Türk” ile “İslam”ı çok titiz bir şekilde birbirlerinden ayırırlar. Laik olmayı Türk olmanın alâmetifarikası imiş gibi sunarlar. Geçmişimizden nefret etmemizi isterler. Nefret edelim ki sorun çıkarmayan Batı taklitçisi olalım, isterler.
Onlara göre cephe değiştirenler, yani tarihin yüklediği misyonu terk edip Batı tarafına geçenler Türk'tür. Kalanlarsa mürteci, Osmanlı ve bidon kafalılardır.
Bu tartışmanın en yeni örneği yerli otomobil konusunda yaşandı. Tartışan taraflardan biri ümitlenirken, diğeri kaygılandı. Tabii ki Batı adına. Başladılar kötülemeye, ümitsizlik pompalamaya. Akıbetin tıpkı “Devrim” gibi olmasını istedikleri açıktı. Devrim Otomobili bizim mühendislerimizce 129 günde tamamlanmıştı. Otomobil test sürüşünde evvela tekledi sonrada durdu… Bu kötü niyetliler için fırsata dönüştürüldü. Yapılan aleyhe propagandalar neticesi proje rafa kaldırıldı.
O günlerde de Hürriyet gazetesi projeyi yine diline dolamış ve “neden olamayacağına dair” kırk dereden su getirmişti.
Üstelik “Türkiye Türklerindir” sloganı altında…
Kim ne derse desin Ak Parti Hükümetleri yaşanan değişimde, hep “yeni hal”in peşinde oldular. Ne eski hali savundular ve nede yeni halde “eski” rolü oynamamıza rıza gösterdiler. Hata yapmadılar mı? Elbette yapılmıştır. Lakin milletin tarihteki karakter rolünü oynayabileceğine hep inandılar; uyuyan bu yeteneğimizi uyarmaya çalıştılar, buna göre politikalar ürettiler.
Batı istiyor ki her değişimin dümeninde kendisi bulunsun. Ortadoğu'da kendisinden başka bir aktör bulunmasın. Çıkarları her şeyin üzerinde olsun. Aykırı ses çıkaran olursa cezalandırılsın. Son Ankara katliamı için Mısırlı düşünür Prof. Dr. Zağlul en-Neccar çok anlamlı bir yorum yapmıştı. “Türkiye Müslümanların umudu olduğu için saldırıya uğruyor”
Ya içeriden saldıranlar? Bence onlar da aynı saik ile hareket ediyorlar.