Kıymetli dostlar; Türkçemizde çok güzel bir atasözümüz vardır. Dilden dile nesilden nesile aktarıla gelmiş bu söz aslında bugün yaşayan insanların hali pür melalini özetlemektedir. Ele verir talkını kendi yutar salkımı. İnsan düşünen ve konuşan bir varlık olarak aklına geleni söyler, yazar veya çizer. Kendisinin yaptığı yanlışları ve işlediği hataları, başkası söylemedikçe farkına varmaz. Hatta kendini üstün gören bir yapıda ise, nefsinin arkasına düşer ve kendi yapmadığı şeyleri başkalarına söylemeye ve yaptırmaya başlar. Örneğin namaz kılmayan birinin, başkalarına namaz konusunda nasihat vermesi yada bunu dillendirmesi gibi… Zavallı insan kendisinin farkında değildir. Başkalarına fikir deryasından akıl verirken, kendisi bu limanlardan uzakta yaşamaya çalışır. El dediğimiz başkaları belki ondan daha karakterli ve daha namusludur. Ama O, ele verir talkını kendi yutar salkımı. Çalışmayı sevmeyen ve hazır geçinen birinin, çalışmaktan ve üretmekten bahsetmesi ne kadar acayip bir durumdur. Gösterişli ve şatafatlı hayatına rağmen, insanlara sabrı tevekkülü ve kanaatkâr olmayı öğütleyenler de bir hayli fazladır.
Bu konuda yüce kitabımız ve baş kaynağımız Kuran-ı Kerim'de bir ayet bizi uyarmaktadır. “Ey iman edenler niçin yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz. Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah cc. katında çok çirkin bir davranıştır” (Saff suresi 2-3). İnsan söz verdiği şeyleri yapmamakta ve Allah'a karşı borçlu olarak yaşayıp ölmektedir. Demek ki insanoğlu, oldum olası yapmadığı şeyleri söylemekte, söz vermekte ve öğütlemektedir. Hani vaaz verenler vardır insanlara, sözün üstadı olmuş kişilerdir onlar. İnsanları etkilerler. Onları dinleyenler belki de düşüncelerini dahi değiştirebilmektedir. Gelgelelim bunca vaizler, bunca hatipler, bunca edipler ve şairlerin yaşadığı bir toplumda cinayetler, masumları öldürenler, tecavüzcüler, faizciler, teröristler, madde çekenler, kafayı çekenler, sermayeye çökenler, ırza, namusa göz dikenler, havaya sıkanlar, caddeleri çöplüğe çevirenler, haksızlıklar, zulmedenler, azalacağı yerde daha da çoğalmaktadır.
Herkes birbirine akıl veriyor ders veriyor, lakin kimse kendini aynada baştan ayağa süzmüyor. Sosyal medya çıkalı mertlik te bozuldu, kişilikler de bozuldu. Örneğin paylaşımlarına bakarsan, sanırsın ki sosyalizmin veya liberalizmin yılmaz bir temsilcisi ama hayat tarzı ve savunduğu sözler bağnaz ve katı bir ideolojinin faşist yansıması gibi. Dindar geçinip, dini paylaşımlar yapanlara bakıyorsunuz, neredeyse şeriat-ı garrayı ilan edecek gibi. Lakin gerçekte hiç te öyle olmadıklarını görünce insan kısa bir şok yaşıyor. Adalet ve merhamet olmadan Müslüman olunmaz. Müslüman adildir, merhametlidir, sevgiyi hoşgörüyü yaşayandır. Bugünün Müslümanı daha çok savaşçıl özelliklere sahip. Müslüman çalışkandır süs ve gösterişten uzak durur. Üretir ve rızkını helalinden kazanır. Bugün yaşayanlara ne kadar uzak öyle değil mi? Maddi ve manevi olarak, gelecek nesillere bir şeyler bırakmaya çalışır. İyi bir gelecek için, iyi bir toplum oluşturmak zorundayız. Sadece konuşup vazetmekle, bir şeyleri değiştiremeyiz. Rabbimizin bizden beklediği gibi insanlara faydalı olmaya, Müslüman nesiller yetiştirmeye, okumaya ve yazmaya mecburuz. Bananecilik ve nemelazımcılık gibi kötü hasletleri bırakıp, ben varsam milletim var, ben yoksam kimse yok, bilinciyle hareket etmeliyiz. Şuurlu ve aktif bir nesil ancak teşkilatlanma çalışmalarıyla olur. Bir araya gelmeyen ve toplanmayan insanlardan bir toplum çıkamaz. Birbirimizle yardımlaşacak ve birbirimize destek olacağız. Bütün bunlar karşılıklıdır. İnsan sosyal bir varlık olarak, asla tek başına yaşayamaz ve tek başına düşünmemelidir. Düşüncelerimizi aksiyoner olarak hayata geçirmeliyiz. Dava bilinci olmadan hiçbir yere varamayız. Bir davanız varsa, ancak o zaman diğer varlıklardan ayrılabilen özellikleriniz mevcutlaşır. Salkımı paylaşmalıyız. Paylaşırsak çoğalacak ve güçleneceğiz. Hep ben dersek bir gün yapayalnız bir şekilde ölümü beklememiz kaçınılmazdır. Bugün çevrende ve masanda kaç kişinin olduğu değil yarın cenazemize kaç kişinin katılıp arkamızdan bir Fatiha okuduğu önemlidir. İki metrelik bir mezar çukuruna indirilirken acaba kaç kişi üzülecek, kaç kişi oh çekecek, kaç kişi gözyaşı dökecek, kaç kişi sevinecek? Allah'a dünyada savurduğumuz palavraların ve boş lafların hesabını nasıl vereceğiz?
Alperen KILIÇ
Eğitimci Yazar