Eğitim, uzun bir süreçtir. Yani; ömür boyu devam eder.
İnsan ilk eğitimini anneden daha sonra bulunduğu çevre, ve okul gibi kurumlardan alır.
Öğretim ise belli bir dönemi kapsar. Yani; yüksekokula kadar devam eder.
Aslında şunu da diyebiliriz;
Öğretim gören kişiler, diplomalıdır.
Eğitimli kişiler ise diploma sahibi olmayan ya da olanlardır.
Çünkü eğitim hayat boyu devam eden bir süreçtir. İnsan en çok tecrübelerinden eğitim alır.
Neyse,
Kişi, öğretimini okuldan ya da çeşitli öğretim kurumlarından alır.
İkisinin de amacı; kişinin davranışlarını bir sistem içerisinde istendik yönde değiştirip ve hayatını daha da kolaylaştırmaktır.
Eğitime belki de oksijen kadar gereksinim duyarız.
Hayvanlara bile şart.
O kadar mukaddes bir kavram ki hiçbir şeyle değeri biçilemez.
Eğitim- Öğretim, belki de dünyada verilmiş nimetlerin arasında mukaddes bir hazinenin adıdır.
Değerinden bahsedersek, kelimeler yetmez.
Peki, bu kavramları biraz daha daraltalım.
Sadece küçük bir detayından bahsetmek istiyorum.
Mesela; ev ödevi.
Ev ödevi ile ilgili kaç görüş bildireyim;
Ev ödevi vermenin amacı nedir?
Ev ödevi gerçekten gerekli mi?
Öğrenciye ne kazandırır?
Öğrencinin psikolojisini nasıl etkiler?
Peki!
Öğrenmenin üç boyutu vardır:
sosyal, bilişsel ve duyuşsal.
Öğrenci, öğrenmeyi okulda öğretmenden duyar.
Duygularla bilinçaltına kaydeder.
Ev ödevi ile sosyalleşir.
Böyle düşünebilirsiniz.
Öğrenme sürecinde bu üç boyut bir zincirin halkası gibi birbirine bağlıdır. Biri kopsa diğerinin hiçbir fonksiyonu kalmaz.
Ev ödevi vermenin amacı, öğrenci okulda gördüğü konuyu veya üniteyi daha iyi pekiştirmektir.
Pekiştirirken öğrenmenin duyuşsal, sosyal ve bilişsel boyutlarından yararlanır.
Ev ödevi gereklidir. Çünkü her kişinin zekâsı farklıdır. Kimi, öğretmenin anlatmasıyla yetinir kimi ise ev ödevi yaparak- yaşayarak öğrenir. Bunun için ev ödevi gereklidir.
En başta öğrenciye sorumluluk kazandırır.
Bağımsız araştırmayı, bir şeyi elde etmenin zorluğunu, sosyalleşmeyi, bireysel ve öz güvenli biri olmayı, empati kurmayı, .... öğrenir.
Psikoloji açısından baktığımızda; ödevin en önemli yararlarından biri de öğrenci kendini iyice tanımaya başlar. Yeni şeyler kazanma duygusunu yaşamına içselleştirir.
Kısaca bir kaç faydasından bahsettim. Yoksa faydaları saymakla bitmez.
Peki, bizim eğitim sistemimizde nasıl bir ödev anlayışı var?
Bizde gelen giden ödev veriyor.
Şöyle düşünün; bir öğrenci günde sekiz saat ders alıyor. Haftada kırk saat yapar. Ve her öğretmen ödev veriyor. Hem de her gün.
Günde üç farklı öğretmen derse girdiğini varsayalım.
Her öğretmen beş sayfa ödev verse haftada yetmiş beş sayfa yapar.
İnanın;
Nobel Ödülü Orhan Pamuk, bir haftada bu kadar araştırma yapıp yazı yazmaz.
Yaptığımız şuna benzer; 1 GB'lık hafıza kartına 75 GB veri yüklemeye çalışıyoruz.
Böyle bir şey öğrenciye ne kadar faydalı olabilir ki?
Tabiki olmaz.
' Boşa kürek çekmek ' diye bir tabir var ya!
Tam da onun gibi.
Çünkü böyle bir şey öğrencinin duyuşsal, sosyal, bilişsel öğrenme boyutlarını aşar.
Ödevleri yetiştirmek için hazır bilgiye başvurmak durumunda kalır. Aksi hâlde ne sosyalleşir ne de kendini keşfeder.
Ne adamakıllı bir şey öğrenir ne de dersi sever.
Öğrenciyi bu şekilde dersten soğutuyoruz.
Ev ödevi gerekli ama bu kadar da değil.
Özetin özeti; ev ödevi verilirken öğrencinin sosyal, duyuşsal ve bilişsel öğrenme boyutunu göz önünde bulundurulmalı ve hafifletilmeli.
Okuruma saygı ve selâmla.