İnsan doğar, büyür ve eceli gelince emanetini teslim eder. Hâlbuki insan hiç ölmeyecekmiş gibi düşünür, ölümü aklına getirmek istemez. Çünkü ölüm korkutucudur. Onun uzak zamanda başına gelmesini ister. Aniden fenalaşıp yere yığılınca anlar ki o hep başucunda beklemektedir. Bu dünya insan için bir hazırlık ve imtihan yeridir. Bunu unutan insan dünyaya dalar, yer, içer, gezer tozar ve dünyaya aşık olur. Oysaki o hayalleri süsleyen, aklını başından alan sahte bir güzelliktir. Allah bizleri yalnız kendisine kulluk edelim, Onun için güzel işler ve salih ameller yapalım ve Ona daima dua ile hamdedelim diye yaratmıştır. Bunun için koskoca kâinatın küçük bir gezegeni olan bu dünyaya geldik. Sanatçının kendi eseri ile övünmesi ve onun övülmesini istemesi normaldir. Her sanatçı yaptığı sanatın görülmesini ve sevilmesini ister. Yaptığı eserinin sergilenmesini ve beğenilip övülmesini ister. Hatta o eserinin ödüllendirilmesini dahi murad eder. Bundan çok mutlu olur.
Allahu Teâlâ da yarattığı bu mükemmel sanatlarının ortaya çıkmasını ve tanınmasını ve övülmesini istemiştir. Onun istediği şey aynı zamanda yaratmasıdır. Övgüye ve övülmeye layık olan yalnız O dur. La ilahe illallah kelimesi gereği Ondan başkasını övmeye layık başka ilah yoktur. Yalnız onun habibi, en sevdiği resulü olan Hazreti Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellemdir ki zaten isminin anlamından da anlaşılacağı üzere O pek çok övülendir. Peygamberleri ve Evliyaullah hazretlerini de çok sevmeli çok hayırla yâd etmeli saygı ile anmalıyız. Hayatlarını inceleyip örnek almalıyız. Zira onlar Allah dostları salih kimselerdendir. Hakiki Allah dostlarını aramalı bulmalıyız. Sahte dostluklar ve arkadaşlıklardan bize ne fayda! Resulullah sav. bizlere diyor ki "İyi arkadaşla kötü arkadaşın misâli, misk taşıyanla körük çeken insanlar gibidir. Misk sahibi ya sana kokusundan verir veya sen ondan satın alırsın. Körük çekene gelince ya elbiseni yakar yahut da sen onun pis kokusunu alırsın." [Buhârî, Büyû 38; Zebâih 31; Müslim, Birr 146, (2628)]
Şu kısacık hayat serüvenimizde yapmamız gereken vazifeleri ve işleri bir an evvel yapmalıyız. Hiçbir şeyi tehir etmemeliyiz. Ne zaman öleceğimizi, kabre gireceğimizi bilmiyoruz. Hemen kararımızı verip harekete geçmeli çevremizden başlayıp din-i Mübin-i İslam'ı güzelce anlatmalıyız. İbadetlerimizi ve özellikle namazı cemaatle birlikte yapmalı güzel bir kul olmaya çalışmalıyız. Bugüne kadar işlemiş olduğumuz hatalara ve günahlara tövbe ederek geçmişe bir sünger çekip geleceğimize bir yön vermeliyiz. Dünya nankör, geçici ve aldatıcıdır. Kendisine bağlananları iplerinden tuttuğu gibi cehenneme götürür. Oysa ahiret gerçek olan ebedi bir hayattır. Dünya sadece bir tarladır. Burada ne ekersek yarın ahirette de onu biçeceğiz. Boş lakırdıları, faydasız işleri, malayani şeyleri terk etmeliyiz. “Kişinin malayaniyi terk etmesi Müslümanlığının güzelliğindendir.” buyuran Efendimize kulak verelim. İslam iyiliklerde birbirimizle yardımlaşmayı, kötülüklerden sakınarak gönül birliği içinde olmamızı emreder. Hayırlı işlere koşalım. Birbirimize yardım edelim. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem bir hadislerinde şöyle buyuruyor: “Sizin en hayırlınız, kendisinden hayır beklenilen ve kötülüğünden emin olunandır; en şerliniz ise kendisinden hayır beklenmeyen ve kötülüğünden de emin olunmayandır.” İçimiz dışımız bir olsun. Neden birbirimizi çekiştiriyor ve birbirimizi kandırıyoruz? Oysa Allah bizleri birbirimizle tanışıp kaynaşalım diye bölük bölük yaratmadı mı? Yaradılış gayemizi ne çabuk unutuyoruz! Biz insan olarak yaratıldık ve insan olarak çoğalmaya devam ediyoruz. İnanmayanlar, Ateistler, kâfirler, nereden geldiklerini inkâr etse de biz nereden gelip nereye gideceğimizi çok iyi biliyoruz. Allah'tan geldik ve yine Ona döndürüleceğiz. Tek gerçek budur. Allah inananların, müminlerin sayısını artırsın.
ALPEREN KILIÇ
Eğitimci Yazar