Çözüm sürecinde yürütülen çalışmalar,gerek iç ,gerekse dış konjonktür, sürecin ağır aksak gitmesine neden olmaktadır. Yani anlayacağınız çözüm sürecinin gelgitleri devam ediyor. Bütün bunlara rağmen, Kürt sorununun geldiği nokta itibari ile, hem iş dünyası,hem de Türkiye halkları bu sorunun çözülmesi konusunda taraflara gerekli desteği vermektedir.Ancak tüm bu desteğe karşın, iktidarın yalpalamaları, şeffaf olmaması, HDP+ KCK nin basına yapmış olduğu açıklamalar, statükoyu savunanların ve süreci provoke etmek isteyenlerin işine yaramaktadır.
Son olarak; HDP Eş başkanı Sayın Demirtaş ın yapmış olduğu açıklamaları aklı selim bir şekilde okuduğumuzda, Cumhurbaşkanı adayı iken izlediğimiz Demirtaş ın söylemek istediklerinin bu olmadığını net bir şekilde görürüz. Sn Demirtaş ın, sokaklarda şiddetin taraftarı olacağını, vandalizmi destekleyeceğini düşünmek bile abesle iştigaldir.
Sn Başbakan dahil olmak üzere, bu ülkede yaşayan bir çok kişi "kamu düzenin" ne anlama geldiğini Sn Demirtaş ve temsil ettiği kitle kadar bilemez.
Çünkü;"Kamu Düzeni" denince bu ülkede muhalif olanların ve özellikle Kürt’lerin aklına, Faili meçhul” cinayetler, devletin baskısı ve kirli savaş yöntemleri, inkâr ve imha politikaları, işkenceli sorgular,keyfi gözaltılar, tutuklamalar, tehditler, öldürdükten sonra cesetlerini bir dereye, bir asit kuyusuna atarak yok etme geliyor. Yine varlığı yıllarca inkâr edilen JİTEM in bölgede halka dönük her türlü zulmü de "kamu düzenini" sağlama gerekçesi ile yapılmıştı.
Şimdi eminim, bu satırları okuyan arkadaşlarımızdan bazılar, "dudak büküp siz rahat olun,o dedikleriniz geride kaldı." Diyorlardır.
Ama daha yakın zamanda, polisin yasal yetkisi olmadığı halde, ülkenin başbakanını, bakanlarını usulsüz dinlediğini, düzmece raporlar düzenlediğini, toplumsal olaylarda rastgele silah kullanıp veya insanlarımızı sopalarla dövüp ölümüne sebep olduğu görüntüleri izledikten sonra, "Kamu Düzenini" sağlama konusunda polise vereceğiniz yetkilerin bu tür olayları arttıracağı muhtemeldir.
Yukarıda yapılan tüm o insanlık dışı iş ve işlemler,yasal olmayan dinlemeler, bu ülkede "Kamu Düzenini" sağlamak için yapılmıştı. İşte Sn Demirtaş'ın karşı çıktığını düşündüğüm bu anlayıştır. Yine takip ettiğim kadar 6-7 Ekim olaylarındaki çağrısı da aslında demokratik bir tepki çağrısıydı. Bu defa söyledikleri de demokratik tepkiyi ortaya koyarız anlamında bir açıklamaydı. Dünde yanlış anlaşıldı,bugünde yanlış anlaşıldı.
Bu ülkede siyasetçilerimiz ve özellikle HDP li siyasetçilerimiz açıklamalarını ve söylediklerini detaylandırmaları gerekmektedir. Nedenini de aşağıda anlatayım.
İstanbul dan bir grup arkadaşımız Karadeniz yaylalarına geziye gittiklerinde, bir restorana oturuyorlar, garson siparişlerini almaya gelince, bize bir rakı birde ızgara karpuz diye siparişte bulunuyorlar. Garson yüzlerine anlamsız anlamsız bakınca, bunlar tekrar ediyor, ızgara karpuz. Bir süre sonra garson servisi getirdiğinde, tabaklarda ızgara edilmiş karpuzu görüyorlar. Arkadaşlar birbirlerine ve ızgara karpuza bakmışlar. Sen anlatmak istediğini tam anlatmayınca olacağı budur.
Sn Demirtaş dahil, bu ülkede yaşayan hiç kimse, molotof ve benzeri patlayacı kullanan, eylemde yüzünü kapatıp, çevredeki esnafa, kamu mallarına zarar verenlerin cezasız kalmasına evet demez ve eminim Sn Başbakanında kamu düzeni ile ilgili düzenlemelerin sonucunda, olacaklardan sıkıntısı vardır. Güvenlik güçlerinin makul şüphe ile başbakanları bile göz altına alabileceği ihtimalini de düşünüyordur.