Oslo ile başlayan ve İmralı ile yürütülen görüşmelerle, barış adına istikrarlı bir işbirliği için büyük bir fırsat yakalandı .
Çözüm süreci ile düşük yoğunluklu savaşın sona ermesi, yeni bir Türkiye ve daha güvenli bir Türkiye yolunda çok önemli bir başlangıçtı. Ancak Hükümet ve HDP özünde de PKK verdikleri sözleri tutmadılar ve çok gerekli olan yeni kurumlar ve mekanizmaları oluşturmadılar, bunun yerine iki tarafta birbirlerini eleştirip tehditler yağdırmaya başladı.
Özellikle hükümetin, çözüm sürecinin tek lideriymiş gibi davranmaya başlaması, kimi muhatap aldığını çok net belirlememesi,müzakere edilecek tarafı sürekli boşa çıkarma çabası, birçok aydının uyarısını dikkate bile almaması süreci tıkanmaya götüren sebeplerden sadece bazılarıdır. Geçen birkaç ayda yaşanan ve hala yer yer devam eden olaylar hükümetin dar görüşlü politikalarının bir sonucudur.
Bunun yanında tarafların siyasal anlamda, birbirlerinin tabanlarına vermeleri gereken olumlu ve iyileştirici mesajlar, yerini, diğerini ağır ithamlarla hiçleştirme amacına dönüşmüştür.Birbirlerinin çıkarlarını görmezden gelmeleri, kendi isteklerini ve oldu bittilerini dayatmak istemeleri de gelinen noktanın bir sonucudur.
Çözüme ulaştırmak için başlatılan müzakereler, sürecin başladığından bu güne, hiç bir zaman bugünkü kadar gergin olmamış ve kopma noktasına gelmemişti. Çözüm süreci ile taraflar arasında oluşan güven ortamının, çokça zeval gördüğü, fazlasıyla da suiistimal edildiği, zorlayıcı bir yola, çok hızlı geçiş yaptığımız ortadadır.Sürece destek veren Türkiye halkları mevcut durumda iyimserliğini de kaybetmek üzere.
Son günlerde yapılan açıklamalar ve Kobani konusunda hükümetin takındığı tavır, HDP ve PKK nin açıklamaları birlikte değerlendirildiğinde güven ortamının kısmi çöküş yaşadığını söylemek zor değil.
Karşılıklı güven ortamı çok büyük çabalarla çok büyük emeklerle oluşturulmuştu. Karşılıklı güven olmadan çözüm süreci müzakerelerinin yürütülmeyeceğini taraflar eminim bizden daha iyi biliyordur. Böyle bir anlayışla süreç bizi kalıcı bir barışa falanda götürmez.
Bu puslu hava savaştan beslenen,bundan özellikle siyasi olarak faydalanmak isteyen savaş yanlılarının da iştahını kabartmaktadır ve bununla beraber Türkiye halklarına, Türkiye ekonomisine de zarar vermektedir.
Mevcut durumun devam etmesi , çözüm sürecinin gelmiş olduğu noktaya kalıcı zararlar verebilir. Gelinen noktada diyalogun ve güven ortamının yeniden kurulması temelinde tarafların birbirlerini dinlemesi gerekmektedir. Hayati önem taşıyan bir “barışın” çalışmaları yürütülürken, tarafların basın yolu ile kurdukları iletişimden vazgeçmeleri gerekir. Çözüm sürecindeki gerilimi düşürme, güven ortamının oluşturulması konusunda, yeni bir zemin yaratma iradesi, süreci yürüten taraflarda mevcuttur. Bir an önce karşılıklı suçlamalardan vazgeçilmeli, uzlaşma noktaları aranmalıdır.bu kaostik ortamdan nemalanmaya çalışan diğer sözde siyaset mensuplarına bu fırsat verilmemelidir.
En nihayetinde süreç çökerse, hepimiz altında kalırız. Ne yeni Türkiye kalır, ne demokrasi kalır ne de “Demokratik Cumhuriyet”.