Hür HABER - Türkiye'nin Online Haber Platformu

Hür HABER - Türkiye'nin Online Haber Platformu

Hür Haber, Türkiye ve dünyadan önemli olan Son dakika, Güncel, Teknoloji, Magazin ve Siyaset haberlerini okuyabilirsiniz.

SON DAKİKA
Sol Ok
Sağ Ok
Menü
Ara
Facebook Twitter
ANASAYFAGÜNDEMSİYASETSPOREKONOMİ SEYAHAT TEKNOLOJİ YAZARLAR FOTO VİDEO

Hasan Kaya

Cumhuriyet kadınlığı ve Saray cariyeliği…

Facebook Twitter Linkedin WhatsApp Tumblr Yazdır Büyüt Küçült

Meral Akşener'in Masadan ayrılmasına bazıları çok sert tepki gösterdi.

Öfkesine ve hırsına yenik düşen bazıları zamanında öve öve bitiremedikleri, “Cumhuriyet kadını” diye paye verdikleri Meral Akşener'i Masadan ayrıldıktan sonra “Saray cariyesi” sıfatını yakıştırdılar ve gözünün yaşına bakmadan cami avlusuna bırakıverdiler.

Hızını alamayıp bununla yetinmeyenler de oldu tabi ki. “Sol, sağcılardan bir kazık daha yedi” ve “Katranı kaynatırsan olur mu şeker, cinsine çeker” gibi gün görmemiş küfürler ile aşağılamaktan geri kalmadılar. Örnekleri çoğaltabiliriz ama konunun mahiyetinin anlaşılması için şimdilik bunlar yeter de artar bile…

Başka zamanlarda Meral Akşener'e söylenen sözlere rahmet okutacak kadar masum olan ve bir köşe yazarı “Bu kadın” dedi diye veya benzeri sözler üzerine “Kadınlar aşağılanmıştır.” diye ortalığı velveleye veren, sokağa çıkmak için bahane arayan kadın dernekleri ve bilumum milli ve manevi değerlerin karşıtlığı ile ünlenen sivil toplum kuruluşları Merak Akşener hakkında söylenen aşağılayıcı ifadeleri görmezden geldiği gibi taşlamayı da ihmal etmediler.

Düne kadar yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen, söyledikleri fikirleri zikirleri aynı olduğu için yol arkadaşı olarak gördükleri Akşener'in Masadan ayrılması üzerine gün görmemiş nefret sözlerini sloganlaştırarak söylemekten hiç çekinmediler. Konu dini ve milli hassasiyetler olduğu zaman her türlü sözü söyleme ve müdahale hakkını kendinde gören dernek ve bilumum sivil toplum kuruluşlarının -dut yemiş bülbül gibi susmaları- samimiyetten ne kadar uzak olduklarını ve çifte standart sınırlarının ne kadar geniş eksenli olduğunu göstermesi bakımından önemli buluyorum.

Bunun yanında “Al birini vur ötekine” dediğinizi duyar gibiyim.

Evet, siyaset çok kirlendi ve maalesef belki de hiç olmadığı kadar değerler ahlak erozyonuna uğradı. Haklı mısınız? Çok çok haklısınız. Doğru ve yanlış; benim ve senin görüşüne ve tarafına göre değişmeyen normlar halinde olmalıdır… Siyasete bugün hâkim olan nefret dilini bir an önce bırakmalı ve biraz daha yumuşatılmalı, saygı dili, karşılıklı anlayış eksenli ve bütün toplumu kucaklayıcı olmalıdır.

Tekrar konumuza dönecek olursak; Meral Akşener'in Masadan ayrılması ve dönüşü siyaseten açıklamaya muhtaç birçok detayları ve karmaşık olaylar dizinindeki ayrıntıları halkın bunları bilmeye hakkı olduğunu düşünüyorum.

Maalesef her zaman olduğu gibi biz bunların birçoğunu birinci ağızdan hiç öğrenemeyecek ve bazılarını belki de hiç bilemeyeceğiz.

Mesela, Akşener'in Masaya döndürülmesi için kimler devreye girdi? Yurtiçinden ve yurtdışından kimler Masaya dönmesi için gayret gösterdi ve baskı yaptı? İkna edilmesi için hangi metotlar kullanıldı? Hangi pazarlıklar yapıldı?

Şimdilik elimizde somut veriler olmadığı için soyut deliller ile Büyük Birader veya egemen güçler diyeceğiz. Bu olaydaki bütün muammaları bilinmeyenler ile birlikte yaşananları da siyasi tarihimizin kozmik odasının sırlar klasörüne kaldıracağız.

İnsan sormadan edemiyor. Acaba son dönem siyasetin kara kutularından Yaşar Okuyan bu olaya bir türlü müdahil oldu mu ve elinde olduğunu iddia ettiği dosyaları bu görüşmelerde ikna için kullandı mı?

Belki de “Kral Çıplaktı” ama bunu kimse dillendiremedi. Kriz süresince yenir yutulur cinsten olmayan söylenenler unutuldu, duyulanlar sineye çekildi. “Oldu da bitti maşallah” tezliyi ile bir siyasi kriz güya çözüldü veya halının altına süpürülmek suretiyle gözden kaçırıldı. Pehlivan tefrikasına dönen, toplanıp dağılan, toplanıp dağılan Masa sonunda adayını açıkladı ve mutlu sona ulaşıldı(?) Can simidi anketler(!) devreye girdi. Taban “Ben Kemal, geliyorum…” sloganı ile motive edildi.

Masadaki aday açıklamasından sonra ilk tepki Saadet Partisi Haymana Mutabakatından geldi. Deva ona keza…

CHP'li muhalif kanat isimlerden Mehmet Sevigen, “Milletvekili listeleri belirlenirken kargaşa yaşanacak” dedi ama Masadan kahraman edası ile çıkan Kılıçdaroğlu “Kavgada yumruk aranmaz” “Konjonktür bunu gerektiriyor” diye bu defa da partideki masaya yumruğunu vuracak ve ben ne dersem o demokrasi (?) kuralları içinde olayı çözecek ve her zaman olduğu gibi de herkes kabul edip tıpış tıpış gidip oyunu verecek tavrını sergileyecektir.

Biz seçmenlere de biraz huzur ve algıdan entrikadan uzak bir seçim dönemi beklentisi ile “Onlar -CHP ve Kılıçdaroğlu- erdi muradına biz çıkalım kerevitine…” demek ve seçim sonuçlarını bekleyip görmek kalıyor.


CHP tabanı ve sol tandanslı partiler bu seçimi kazanmayı çılgınca istiyorlar…İstiyorlar istemesine ama halk işte o halk ne diyecek diye de tereddüt ediyorlar. Bu nedenle de yenilgiye kılıf olmak üzere şimdiden “Seçim Güvenliği” konusunu ısıtmaya başladılar…

Seçimi kazanırsalar sorun yok ama kazanamazlarsa yenilgiyi kabullenmek yerine “Seçim Güvenliği” mazeretinin arkasına sığınacaklar… Şimdiden bunun alt yapısı için hazırlıklara başladılar...

Oysaki seçimler, Hâkim güvencesi ve kamu görevlilerinden bir başkan ve üye ile bütün partilerin temsilcilerinden oluşan sandık kurulları mahareti ile halkın gözü önünde gizli oy açık tasnif sistemi ile tereddütte mahal bırakmayacak titizlik ile yapılıyor, sandıktan çıkanlar sayılıyor, tutanağa bağlanıyor. Sandık kurullarında görevli bütün siyasi parti temsilcilerine ve müşahitlerine görevlilerin imzaladığı ıslak imzalı bu tutanaklar veriliyor… Bütün tutanak ve kullanılan oylarda bir çuvala doldurulup tutanaklar ile birlikte İlçe Seçim Kurullarına teslim ediliyor... Beyler sandık kurullarına görevli bulamıyor veya buldukları partililerine güvenemiyorlar sonrada bağırıyorlar…

1992 yılından sonra yapılan ve kaybettikleri her seçimden sonra sandıklardan çıkmayan oyların çöplüklerde aranması ritüelleri ile üretilen bahaneler ve her seçimden sonra yapılan şaklabanlıklar inandırıcılığını kaybettiği için herkesi baydı ve sıktı…

Bunun yanında birde Kemal Kılıçdaroğlu'na suikast girişimi söylentisi dillendirildi ki bu iddia toplumda çok büyük bir antipati uyandırdı.

Duyumlar geliyormuş. Duyum almış iseniz bunun yeri TV ekranları değil, müracaat yeri Cumhuriyet Savcılıklarıdır. İnşallah böyle bir şey olmaz.

Ülkemiz insanının yüreğinde çok taze deprem yarası var. Bunun için algıyı, “Zübük” güzellemesi ile düzmece senaryoları kaldıracak hiç hali yok.

Bu nedenle de bütün siyasi partiler, algı ve katakulli yapmadan siyasi çalışmalarını yapmalı, Devletin Hakimine Sandık Kurullarına saygılı olmalı ve güvensizlik duyanlarda sandığın başında nöbet mi tutacaklar, kameraya mı alacaklar kendilerince tedbirlerini almalı sandıktan çıkan sonucu da herkes ama ve fakatsız kabullenme erdemliliğini göstermelidir.

Bir de bunun yanında hiç kimse ama hiç kimse seçmenin tercihi nedeniyle -seçim öncesi ve sonrasında- koyundu, sığırdı, mandaydı gibi sıfatlar ile seçmeni nitelemeye ve tahkir etme hadsizliğine kalkışmamalıdır…

 

  YORUM YAP / YORUM OKU
HASAN KAYA DİĞER YAZILARI
Hurhaber.com'da yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz. Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır. Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait yazılardan dolayı Hür Haber sorumlu tutulamaz.

ANASAYFA | GÜNÜN HABERLERİ | KÜNYE | REKLAM | RSS