Eski arkadaşlar yıllar sonra tekrar bir araya gelip araçlarıyla Konya'ya gezmeye gittiler. Alışverişti, ziyaretti derken acıktılar.
"Buranın etli ekmeği meşhurdu, onu yiyelim." dedi Zarife.
-Yok, ben kelle paça içecem, deyince Külfet Hanım, arkadaşları ona ayak uydurdular. Onlar bir iki dükkana daha bakınırken önden Ayfer Hanım gidip çorbacıdan müsait bir yer ayarladı.
Kelle paçacıya ilk giren Ayfer Hanım iki masayı birleştirip masaları kolonyalı mendil ve dezenfektanla temizleyip beklemeye başladı. Lokantaya her giren müşteri bahçeye karşı ayrılmış masaya oturmak için davranıyor, Ayfer Hanım "rezerve" deyince "Bak sen şu işe işe." diyerek başka masaya geçiyordu.
10 dakika içinde Zarife Hanım geldi.
-"Çok oyalanmayalım. Hemen çorbayı içip yola koyulalım. Eşim şehir dışında olduğumu farketmeden evde olmam lazım. Sabah pazara gidiyorum diye çıkmıştım evden." dedi.
Sonra siyah bir arabayla üç kişilik Külfet Hanım takımı geldi.
Külfet Hanım memnuniyetsiz bir ifadeyle:
-"Nasıl bir masa düzeni, buraya mı oturuciiiz, bu nasıl bir zevk, anlamadım ben? Paramızlan rezil oluyoruz." dedi.
Zarife:
-Otur hocam, ahan da mis gibi, manzaraya karşı özel olaraktan yer ayırmışlar.
-"Manzara mı, nerde manzara? Hangi manzara? Arabaların egzosları mı manzara? Rezalet ötesi paramızlan rezil oluyoruz."
-Hocam otur allasen, boğaz köprüsü vardı da biz mi kaçtık? Şelale vardı da biz mi içtik? Çorbayı içip gidecez işte.
-"Otursak mı bilemedim ben. Çok fazla sinek var, paramızlan rezil oluyoruz." deyip garsonu çağırmak istedi Külfet.
Semra ve Ayla Hanım terlikleriyle girişip sinekleri öldürmeye davrandılar ama Külfet Hanım müdahale etti:
-Durun bu çok ilkel bir yöntem. Ben halledicem. Heyy karson! Nedir bu sineklerin hali?
-Bi saygısızlık mı ittiler hocam?
-"Ağzıma girecekler ağzıma!"
-"Derhal halledicem efendim." diyerek içeri girdi garson. Elinde sprey sinek ilaciyla gelip Külfet Hoca'nın ağzına, yüzüne ve koltuk altlarına sıktı.
-Evladım öldürecek misin beni? Tamam, git istemiyorum bişey, çorbalarımızı getir. Paramızlan rezil oluyoruz ya.
Garson çorbaları katıp getirdi. Külfet Hanım tabağına iyice baktıktan sonra garsonu çağırdı:
- "Burda paça var, işkembe var, kelle var ama tırnaklı ayak yok. Tırnaklı ayak da koy getir bakayım." dedi.
Garson bir tava ayaklı tırnak getirip masaya bıraktı.
-Karson Bey, bu sarımsakların hiç kokusu yok. Kokulu sarımsak getirsene.Kelle paçacıdan geliyoruz ayol desek kimse inanmiycek. Zira ağzımda sarımsak kokusu yok. Paramızlan rezil oluyoruz.
-Sarımsak da geldi efem.
-Karson Bey, kürdan yok. Dişlerimin dibi doldu.
-Hemmen geliyor efem.
Herkes ölmüş gibi hızlıca bitirdi çorbayı, Külfet Hanım hâlâ hoşnut olamamıştı:
-Karson Bey. Limonlar geçen seneden mi? Sıkıyorum, sıkıyorum suyu yok, kokusu zaten yok. Ağzımın yağadası geçsin diye uğraştım ama bak duruyo hâlâ. Paramızlan rezil olduk. Bana hemmen yarım kilo sulu limon kap gel.
-Kaptım efem.
Çorbalar içildi. Üstüne çaylar geldi.
Külfet Hanım, garsonu tekrar çağırdı:
-Çayı dün akşamdan mı demledin? Ağzımın yağadası zehire dönüştü. Paramızlan rezil olduk. Lütfen taze demle gel bana.
-Hemmen demliyorum efem.
Çaylar da içildi. Tüm çorbacı ekip doyup araçlarına binip gidince garson derin bir "ohhh" çekti, şükür secdesi etti, horoz kesip pilav dağıttı. Üstüne de oturup bir güzel keyif çayı içti...
THE END
Havva Bütün Saraç