“Araf'ta”ki Çözüm Süreci (2014) adlı kitabımızdaki “Öcalan hem tartışmasız hem çaresiz otoritedir” başlığı altındaki makalede aktardığım bir “haber” ile başlamalıyım:
Eskişehir'de, geride yazdığı bir şiir ile ‘Elveda hayat' başlıklı mektup bırakıp evden ayrılan 24 yaşındaki anne, Porsuk Çayı'na önce kızları 6 aylık Nisan'ı ve 5 yaşındaki Ayşan'ı attı, ardından da kendisi atladı... Görgü tanıkları, annenin çaya atmadan önce küçük kızını kucağına alıp emzirdiğini, büyük kızı Ayşan'ın annesine yalvararak “No'lur anne, beni atma. Ölmek istemiyorum” diye ağladığını söyledi. (10. 10. 2009, gazeteler)
6 aylık Nisan, memesini emerken az sonra başına gelecek olanı bilecek “yaşta” değildi... Ancak 5 yaşındaki Ayşan, Nisan'ın nehre fırlatılışını görünce durumu “his” etti: “No'lur anne, beni atma. Ölmek istemiyorum” feryadı, bu “his” ile sarstı köprüyü...
Annenin çocuğu doğurma gerçeği, ona doğurduğunu öldürme hakkı vermez! Geçen gün “özgürleşmesi boynumuzun borcu” dediğiniz Öcalan'ın “'O halde halkların başarılı olduğu hiçbir devrim yoktur' denilebilir” (BHS, s.57) dediği işte tamca budur:
Bütün “devrim” anneleri iktidar şehvetinin en az morfin kadar uyuşturucu etkisiyle, doğurduklarını hiç acı hissetmeden öldürmüşlerdir. Onun için Öcalan bu tesbitinin üç cümle sonrasında “Bu savunmanın [BHS] esas amacı bu kördüğümü kırmaktır” ile İmralı Savunmaları'nın ve oradaki hayatının “tarihi yaşama” temelinde kilitlendiği hedefini, anlamak isteyen herkesin önüne koyar.
Sevgili Cemil Bayık; uzatmayacağım bu kez... o Ayşan'ın çocuk ruhu ve şahsınıza Ankara Grubu'na I'de yazıp II'de tekrarladığım paragraftaki (Öcalan'a Mektup, s.283-84, 286) tarihi yaşama ruhunun bileşkesiyle sesleniyorum:
Size Mart'ın 3'ünde,
Görüşmemiz ve sonrasındaki kısa haberleşmemizin “ara”sı 10 yıla yaklaştı. Bu onyıla çok şey sığdı kuşkusuz...
Dersim'e gelişimden bu yana (2010 Temmuz) devletle, üç yıla yakın süreden beri de İmralı görüşmelerini yürüten birimi ile görüşmekteyim. Bunları, bu sürecin enazından son iki yılını ve ilgili başka birçok şeyi sizinle paylaşmak, değerlendirmek isterim.
Kanaatimce, bu günlerde görüşmeye artık başlamamak (şahsım açısından buna girişmemek) tarihî vebale, tarihin insanlık değerlerine karşı sorumsuzluğa ve saygısızlığa girer. Sizlerden iki arkadaşın [S. Ok, Besê Hozat] da görüşme arzularını söylemelerini öğreneli bir yılı aştı.
Sözü edilen olağanüstü kongreden önce görüşebilmemizi sağlamanızı dilemekteyim.
3 Mart 2015 / Dersim
Saygılarımla
şeklinde yazmama siz Mart'ın 12'sinde, “görüşme istemişsiniz olabilir. Ama bu ancak Nisan ayının sonlarında olabilir” dedikten sonra, dediğiniz tarih yaklaşırken ve geçtikten sonraki bütün yazmalarım ve girişimlerimden bir “iz” geri alamadım.
Şimdi; en kısa zamanda görüşme haberinizi bekleyeceğim. Ama gelmeden önce “Ankara Grubu” ve “Önderlik”ine Zilan-Beritan ruhu ile bağlı olduğuna inanan arkadaşlarınızın cevaplamasına hazırlanması üzere, birkaç alt-sorusu ile birlikte bir soru soracağım:
Sorum tekdir, tek merkezdedir, tek odaktadır ve ilgili son açıklamanızdaki paragrafınızın göbeğindedir. Paragrafınız şu:
Önderliğimize yaklaşım savaş ve barış gerekçesidir. Önderliğimize tecrit uygulanacak, rehine muamelesi yapılacak, her türlü psikolojik savaş yürütülecek, ama buna karşı da bizlerin sessiz olması beklenecek! En başta da gençlik buna tutum koyacak, on binlercesi dağlara çıkacaktır. Halk Önderliğine sahip çıkacaktır, gerilla Önderliğine sahip çıkacaktır... Önderliğimiz esaret altındadır, rehinedir. Dolayısıyla özgürleşmesi de bizim boynumuzun borcudur, halkımızın boyun borcudur, gençlerin boyun borcudur. (BestaNuçe, 23. 06. 2015)
Soru şu: “Boynunuzun borcu” olan Önderliğinizin “özgürleşmesi” için onbinlerce genç dağlara çıkacak, savaşı/çatışmayı yayacak; yine Halk (gençlik!) sokaklarada 6-8 Ekim'deki şekilde görüldüğü gibi “Önderliğine sahip çıkacak”; bu şekilde takatı düşen Devlet “tamam durun, biz bir helikoperle Önderliğinizi Amed Newroz Meydanı'na yarın indireceğiz!” diyecek ve ertesi gün bunu yapacak noktaya gelecek;... ÖYLE Mİ?
Ya da ikinci ihtimal, T.Çiller'in Dersim'de mevcut olduğunu söylediği PKK'nin helikopterleri ve Marmara'daki denizaltılarını koordineli olarak harekete geçirmesiyle birlikte “üçüncü göz” Londra'nın kumandasındaki Amerikan uçaklarının havadan bırakacağı ağır silahların da takviyesiyle, Öcalan'ı İmralı'dan alıp “boynunuzun borcu”nu ödeyeceksiniz; ÖYLE Mİ?
Bakın arkadaşlar, benim ne bu tarihî makuslukla, ne “üçüncü göz”ün önümüze sürdüğü bu yüz-yıllık “tavşan kaç tazı tut” iblisliğiyle ne de sizinle alay etmeye ruhum el vermez. Verse bile, kimseye ve en başta da şahsıma yaramayacağını bilecek yaştayım!
Ama durum –maalesef– bu kadar bir vehamet içinde... Ve bu yoldan da dönme emareleri yine maalesef belirmemektedir.
Temel “alt” sorum şudur: NEDEN – bir kereliğine – hükümeti/devleti “Öcalan'ın özgürleşmesi” için ne bir çay bardağı ne de bir gönül şişesi kıracak bir sivil eylem ile “tehdit” etmek siz “Önderlik bağlıları”nın aklından geçmez? Mesela: 80 vekilinizin, 103 belediye başkanı ve “eş”iyle (286) birlikte meclis yemekhanesinde yemekli-çaylı-tatlılı bir “süresiz oturma eylemi” başlatıp Öcalan'ın HDP çalışmalarına aracısız müdahil olmasını istemesi... (Maksimum bir sayfalık “gerekçe”sini – MHP'nin karşı çıkma riskini alamayacağı bir muhtevada – dilerseniz imzamı altına atarak yazarım)
Size bugün soracağım “üst” soruyu da Pazartesi yerel gazetedeki söyleşimde sordum, ertesi günkü yerel radyo programında da tekrarladım.
Şimdi burada daha sarih hale getirerek yeniden düzenleyeyim:
Konu ile ilgili yetkin bir sosyoloji heyeti gözetiminde, rakamlarıyla oynanmaya fırsat verilmeyecek bir içerik ve biçimde, yaşları 10 ile 15 arasındaki reşit olmayan “genç”ler arasında yapılacak bir ankette soralım:
Öcalan İmralı'dan nasıl özgürleşecek?
- Silahla, Savaşla, Şiddetle, Tehditle
- Sivil-çalışmayla, Barışla, Diyalogla, Uzlaşmayla
Veya başka bir ifadeyle
- Vurma, kırma, dökme, ölüp-öldürme yoluyla
- Kırmadan, dökmeden, incitmeden, yaşayıp-yaşatma yoluyla
Sonuç az bir farkla “a” çıkarsa, Kandil'e Açık Mektup'ta söylediğim ve dün radyoda tekrarladığım gibi Üniversite'yi ve “ova”yı bırakıp dağlardaki gençlerin silahlı mücadelesine katılacağım...
Ama “b” çıkarsa siz ne yapacaksınız?
Sarih “Üst” soru Budur, Gün/Tarih huzurunda cevabınızı bekler...