Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı'nın (TEPAV) yaptırdığı bir araştırma var. İstanbul'da 24 Haziran 2018 milletvekili seçimleriyle 31 Mart yerel seçimleri arasında, partiler arasındaki oy geçişkenliğini, “ekolojik çıkarım” yöntemiyle ortaya koymuşlar.
Buna göre CHP'nin adayı İmamoğlu'nun 4,16 milyon oyunun 2,24 milyonu kendi partisi CHP'den gelmiş. Oysa bu rakam 24 Haziran seçimlerinde 2,4 milyon. Yani yaklaşık 160 bin CHP seçmeni İmamoğlu'na oy vermemiş. Bunların 11 bini Binali Yıldırım'a oy vermiş, kalanı da sandığa gitmemiş. Yani İmamoğlu kendisine oy verecek CHP seçmenini arttıracağına azaltmış!
Buna karşılık HDP'den 911 bin, İYİ Parti'den 657 bin, MHP'den 186 bin oy almış. Kabaca 1,75 milyon oy bu partilerden gelmiş. Sadece HDP veya İYİ Parti'den biri aday çıkarmış olsa, Binali Yıldırım'ın yüzbinlerce oy farkıyla kazanacağı ortada. Kısaca ortada bir “İmamoğlu başarısı” yok, dizayn edilen ittifakın iyi konsolide oluşu var.
Ancak sadece bu ittifaka güvenerek seçime girmek de riskli. Oyların küçük bir kısmının yeniden sayılmasıyla 13 bine düşen fark bunu gösteriyor. Mesela, HDP seçmeni büyük oranda İmamoğlu'na oy verse de yüzde 19'u da (226 bin kişi) sandığa gitmemiş. Bu sayı azıcık artsa Yıldırım yine kazanıyor. Aynı şekilde, İYİ Parti seçmeninin de hepsi ikna olmamış, 38 bini Yıldırım'a oy vermiş. Ufak bir oynamayla İmamoğlu yine düşer. MHP'den giden oyların küçük bir kısmıyla da aynı sonuç çıkar.
***
Gelelim “komplo” kısmına. Kendi partisinin seçmeninden bile önemli bir miktarı kendisine çekemeyen CHP adayına kazandırmak için başka şeylere de ihtiyaç var. Artık ortaya çıkan oy kaydırmalar, usulsüz sandık başkanları, imzasız veya boş tutanaklar, kayıp oy pusulaları, tutanaktaki rakamların bilgisayar ortamına farklı girilmesi vb ile desteklenmesi gerekiyor. Bunlar da bir güzel yapılmış. Fakat itirazlar sonucu bunların yakalanacağı da belli.
Bu durumda usulsüzlükler en baştan, tespit edileceği bilinerek yapıldı. Olur da oyların yeniden sayımı veya seçim iptali, yaygara kopararak engellenebilirse İstanbul “bedavaya” alınacaktı. Nitekim tüm oyların yeniden, hem de canlı yayında, kameralar önünde sayılması, ne yapıp edip engellendi. Seçimin iptali ihtimali ortaya çıkınca, beklenen büyük yaygarayı kopardılar.
Amaç hâsıl olmuştu: Ortada “bileğinin hakkıyla” seçim kazanmış ama hakkı yenmiş bir lider vardı. Yapılan hırsızlık ve usulsüzlükler gölgeye itildi. ABD Dışişleri'nden Almanya Cumhurbaşkanı'na, Financial Times'dan Guardian'a, AB raportörlerinden sanatçılara, büyük işadamlarına kadar aynı anda aynı cümlelerle, yoğun bir karalama kampanyası başladı.
Fakat çoğu yorumcunun beklediğinin aksine, sokağa dökülmelere filan yeltenilmedi. Çünkü hesap buna göre yapılmamıştı, o kısım ileriki aşamalarda kullanılmak üzere şimdilik rafta. Onun yerine hemen, bir slogan etrafında yeni seçim kampanyasına start verildi. Şimdi muhalefet büyük bir kendine güven içinde kampanya yaparken, asıl hakkı yenen Cumhur İttifakı cephesi savunmada ve seçim yenilemenin sebeplerini anlatmaya çalışıyor.
***
Peki, neler elde etmiş oldular?
- Sandığa gölge düştü. Uygun bir organizasyonla sandıklarda büyük çaplı hile yapılabileceği gösterilmiş oldu. İtirazlar sonucu yakalansa da artık kafalara bir şüphe girdi. AK Parti en güvendiği alanda iddiasından vuruldu. Bundan sonraki seçimler için kullanılabilecek bir argüman kuruldu.
- “Bunlar seçimle gitmez” imajı oluşturuldu. İktidarı sandık dışı yollarla devirmenin kitleler nezdinde meşru görülmesi için önemli bir adım atılmış oldu.
- Muhalefetin en büyük sıkıntısı olan lider çıkaramama sorunu (en azından şimdilik) çözüldü. Altı ay önce kimsenin tanımadığı birisi, Venezüela'nın Guaido'su gibi parlatıldı ve muhalefetin etrafında toplanacağı bir figüre dönüştürüldü.
- İstanbul seçimleri yerel olmaktan çıktı, adeta sistem referandumuna dönüştürüldü. Başkanlık sisteminin, Erdoğan'ın ve AK Parti'nin sorgulanacağı bir zeminin hazırlığına girişildi.
***
Başlıkta dediğim gibi, bu bir komplo teorisi. Ama birkaç aylık süreç sonunda bugün ortaya çıkan manzara bana bunları düşündürüyor. Komplonun devamında Batı'nın Erdoğan yerine Guaido Ekrem'i tanıma çağrıları var. Sonra Müslüman Kardeşler'in terör örgütü ilan edilmesi ve AK Parti'nin “terörü destekleyen oluşum” ilan edilmesi geliyor. Ama bunlar bu yazıya sığmaz.