Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, gördüğümüz, duyduğumuz, şahit olduğumuz olayların karşısındaki çaresizliğimizi ve acizliğimizi ifade etmekte zorlanıyoruz. Neresinden tutarsanız tutunuz, lime lime elinizde kalıyor.
Dünyanın bir tarafında, insanlar açlıktan ölüyor. Diğer tarafında ise milyonlarca insanın derdine çare olabilecek, açlığa ve sefalete kısmen de olsa çözüm getirebilecek çağrı ve önerilere kulaklar tıkanıyor, görmezden, duymazdan geliniyor.
Sokaktaki başıboş gezen kediye köpeğe hoşt dediği için, anlamadan dinlemeden, göstermelik olduğu her halinden anlaşılan hayvan sevgisi adı altında insanlar linç ediliyor iken, Dünyanın başka bir yerinde on birlerce deve vahşet derecesinde devlet eliyle, kucak dolusu para harcanarak öldürülüyor. Kedi, köpek için ortalıkları yıkan, avazı çıktığı kadar bağıran, hayvan severlerden kimse bunu görmüyor ve duymuyor.
Azerbaycan'ın Milli Şairi Bahtiyar Vahapzade'nin kendisine has şivesi ile ifade ettiği gibi:
“Bu nice dünyadır, anlamirem ben, Cilvesi çürbecür, rengi çürbecür”
Şiirde geçen “Çürbeçür.” terslik ve zıtlık anlamında olup, günümüz dünyasının halini en net bir şekilde ifade ediyor... Açıklanamayacak, ifade edilemeyecek kadar terslik ve zıtlıklarla dolu, karman çorman olmuş kocaman bir dünya...
Kurban Bayramlarında, ibadet için kesilen, eti, fakire fukaraya dağıtılan, kurbanlık hayvanların kesilmesini ağız dolusu, beylik laflarla tenkit etmeye çalışan hayvan sever (!) aktivistler, Avusturalya'da on birlerce devenin, atın, kedinin devlet eliyle, çok su içiyorlar, yerlilerin çitlerine ve mahsullerine zarar veriyorlar diye vahşice öldürülmesine tek kelime etmiyorlar, edemiyorlar...
Kuş uçmaz, kervan geçmez, dağ başlarında, ovalarda her şu kaynağının başına derleyip toplayarak, kurt kuş, gelen geçen su içsin, diye çeşme geleneğini örnek alıp çözüm üretecekleri yerde, yaşatmak yerine öldürmeyi tercih eden bir kültür...
Aslında, bu olaya Bosna Hersekli Boşnak Yazar ve İlim Adamı Muhammet Mahmutoviç'in “Bosna'nın İnatçı Güvercini” isimli kitabında, insan kasabı, Sırp Çetnikler'in İslam'ı ve Osmanlıyı hatırlattığı için Güvercinleri kin ve nefretle öldürdükleri gibi, Avusturalya'da vurulan Develerin de İslam'ı çağrıştırdığı için mi öldürülmesine ses çıkarılmadığı sorusu üzerinden bakmak gerekiyor.
Aslında sevgisi, sözleri, fikri zikri yalan, sahte ve yapmacık olan insanlardan samimiyet, incelik, merhamet beklenmemesi gerektiğini öğreneli çok oldu. Yine de bu çağda vahşetin sınır tanımazlığı da insanı ister istemez şaşırtıyor.
Göç eden kuşlar için vakıflar kuran, dağbaşındaki yaban hayvanlarının içeceği suyu düşünen, daldaki son birkaç meyvayı kuşların hakkı olarak gördüğü için dalında bırakan, dünyanın nersesinde olursa olsun ağlayan yetimin gözyaşını silip başını okşamak için çareler arayan, zulümden kaçana şefkat kucağını açan, İslam anlayışı ile yoğrulmuş Türk medeniyetinin günümüzdeki varisleri, Avustralya'daki vahşi katliama sessiz kalamadı.
Başta hükümet, İHH, Yörükler olmak üzere, İngilizlerin Genel Valisinin gözetimi ve denetiminde olan Avusturalya Hükümetine öldürmeyin, develeri biz alalım, yaşatalım. Açlık çekenlere dağıtalım, ihtiyaç sahiplerine ulaştıralım çağrısına: “Ben deve olsaydım vurulmayı tercih ederim.” gibi saçma bir felsefe ile merhmet duygusu ret edildi.
“Güneş balçıkla sıvanmaz” bugünkü insanlık görmezden gelsede, yalan yanlış iftiralar ile “Barbar” dedikleri merhamet timsali Vefalı Türk'ü insalık tarihi unutmayacaktır.