Demokrasiden, insan haklarından ve hayvan haklarından, çevreden, haktan adaletten bahsedildiği zaman mangalda kül bırakmayan bazılarında iş icraata geldiğinde havasını kaçan balon misali “tısss” diye bir ses duyarsınız...
Olduğu, olacağı ve olmuşu bu kadardır. “Tısssssss”
1915 Çanakkale Boğaz Köprüsünün hizmete açılması üzerine ağzı ile değil de karnından konuşanların yaptıkları açıklamaları sayesinde maskesiz yüzlerini bir kez daha gördük.
Bazı aklı evveller “Güya Çanakkale Boğaz Köprüsünün 18 Mart Çanakkale Savaşlarında Atatürk isminin unutturulması” için yapıldığını iddia edecek kadar saçmaladılar.
Yereldeki muhalefet partisinin yöneticileri de “1915 Çanakkale Boğaz Köprüsü AK Partinin son açılış töreni olacak...Onları Boğaz Köprüsünden denize dökeceğiz” gibi ilk duyduğunda birçok insanın inanmakta zorlandığı, kolayını bulsalar Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı bir kaşık suda boğacağız diye okunacak talihsizce yapılan açıklamalara şahit olduk.
Demokratik hoşgörünün yok sayıldığı, lügatlarında halka hizmet, inşa etmek gibi bir düşünceleri olmadığını; yıkmak, dökmek ve dağıtmak üzere programlandıklarının göstergesi talihsizce sarf edilen bu sözler Çanakkale kamuoyunda büyük tepki topladı.
Bu sözleri hayra yorabilecek veya öylesine söylenmiş özensiz cümleler gibi savunacak, arkasında duracak kimseyi bulamazsınız ama bunlar günümüz siyasetinde maalesef bazı parti yöneticileri tarafından siyasi açıklama olarak yapılıyor...
İnsan da bu gibi açıklamalar karşısında “bu neyin kini... Bu neyin nefretidir” diye sormadan edemiyor...
Kamyon şoförü “Kıskanma ne olur, çalış senin de olur...” Diye kamyonunun arkasına yazdırdığı sözü bütün partilerin seçim otobüslerine yazılması gerekir ki demokrasi bir azcıkta olsa hazım edilsin.
Cumhurbaşkanı Erdoğan bu halkın %52 oyunu alarak seçilmiş olan bu ülkenin Cumhurbaşkanıdır...
Seversiniz, sevmezsiniz... Oy verirsiniz vermezsiniz ama halkın tercihine ve ülkenin Cumhurbaşkanı unvanını taşıdığı sürece de saygı göstermek zorundasınız...
Beğenmiyorsanız, “Boğaz Köprüsünden denize dökeceğiz” diye beyanat vereceğinize “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” felsefesi ile bir yıl sonra yapılacak seçime hazırlanırsınız.
Çıkarsınız halka doğrularınızı ve yanlışlarınızı anlatırsınız. Halkta sandıkta her kesin kaç okka çektiğini sizlere söyler...
Onlara göre Cumhurbaşkanı Erdoğan tekin değil... Onu seçenlerde aklı melekelerini kullanamayan, göbeğini kaşıyan, bidon kafalı, karafatma seçmenler...
Halka ve halkın seçtiklerine güvenmiyorlar... Saygıda duymuyorlar... Sonrada küçümsedikleri, güvenmedikleri, önemsemedikleri halktan oy istiyorlar... Sonuç... Sonuç koskocaman (0) sıfır.
Eee o zaman ne olacak? Muhalefetin kazanması için demokratik ve çağdaş bir seçim kanunu ve seçim sistemi gerekiyor...
Dağdaki çoban ile oteldekinin oyu bir sayılmayacak... AK Partiye verilen 4 oy bir oy muhalefetin aldığı 1 oy dört oy sayılacak... Yetmez ise açık oy gizli sayım yapılacak ve seçimi muhalefet kazanıncaya kadar devam edilecek, diye olmazsa olmaz demokratik bir seçim kanunu hazırlanacak...
Muhalefete oy veren her seçmen milli kahraman ilan edilip, kutsanacak ve AK Partiye oy veren seçmenler “Günah Keçisi”, makarnacı, çorbacı diye aşağılanacak ve aba altından sopa gösterilerek tehdit edilecek...
Muhalefeti iktidara getirecek demokratik ve çağdaş bir seçim yapısı değil mi? Muhalefet seçim kaybetmeyecek ve AK Parti seçim kazanamayacak ve her on yılda bir askeri, post modem darbe e-muhtıra gibi konularla gündem meşgul olmayacak...
Muhalefet, olmayacak dualara âmin demek, ham hayallerin peşinden koşmak yerine, şapkasını önüne alıp bu halk bize neden güvenmiyor ve neden oy vermiyor diye kendilerini sigaya çekmesinin zamanı geldi ve geçiyor... Muhalefet başta olmak üzere bütün partiler halk ve çözüm odaklı düşünmesi gerekiyor...
Bu kadar hırslanmış, kin ve nefret dolu ve hesap sormak ve intikam almak üzerine odaklanmış bir beyinden ne kadar sağlıklı ne kadar mantıklı sonuç çıkar orası da başka bir muamma...
Hayal kurmak güzeldir ama bazen de hayal kurmak yerine gerçeklerle yüzleşmek gerekir...