Aslında hiç yoktan var eder gibi konuşuyoruz, tartışıyoruz ama Türkiye son Cumhurbaşkanlığı seçimiyle beraber fiili olarak başkanlık sistemine geçmiştir.
Bu sistemin adı “adı konmamış bir yarı başkanlık sistemidir”. Tıpkı Fransa'daki gibi.
Bundan sonra başkanlık sistemine ilişkin yapacağımız tartışmaların hepsi yarı başkanlık sistemiyle tam başkanlık sistemi arasında olacaktır.
Ben şahsen Türkiye'ye uygun olan başkanlık sisteminin tam başkanlık sistemi olacağını düşünüyorum.
Siz yarı başkanlık modelini uygun görebilirsiniz. Bu çok doğaldır. Zaten meselenin özü de tartışabilmektir.
Başkanlık sistemi tartışmalarını baştan reddetmek, yok saymak bağnazlıktan ve dar kafalılıktan başka bir şey değildir.
Bu meseleyi tartışamamanın özünde de muhalefetin ve muhalefetin yardakçılık yaptığı şer odaklarının Erdoğan'ın başkan olacağına garanti gözüyle bakmasıdır. Kısacası yenilgiyi şimdiden kabul etmektir.
Erdoğan başkan adayı olmayacağını açıklasa anında hepsi çark edip başkanlık sistemini tartışmaya açıp ortaya yeni bir ürün koymuş gibi çek pozisyonlarına yatıp dostlar alışverişte görsün misali bu sistemin azılı destekleyicisi olacaklardır.
Ama meselenin Erdoğan'la alakası yoktur, meselenin şahıslar üzerinden ilerlemesi böylesine hayati bir konuyu dar alanda kısa paslaşmalara çevirmekten başka bir işe de yaramaz.
Aslını soracak olursanız başkanlık sistemi Erdoğan'ın başkan olması için değil, 13 senede 100 senelik yol aldığımız Yeni Türkiye'nin Erdoğan'dan sonra da aynı reformları üretebilecek bir sisteme kavuşmasıdır.
Peki nedir başkanlık sistemi?
Türkiye'de HDP'nin “Seni Başkan Yaptırmayacağız” çıkışıyla başlayan bu sistem tartışması Doğan ve Paralel Medya ortaklığıyla başkanlık sisteminin bir diktatörlük olacağının ve Erdoğan'ın ağzından çıkan her sözün kanun olarak sayılacağının algı operasyonuna hizmet etmiştir.
Başkanlık sistemi Erdoğan'dan sonrası için lazım derken de kastettiğim budur.
Şuanda Türkiye'de parlamenter sisteminin başı olan başbakanın yetkileri inanılmaz boyuttadır. Aslında istenirse diktatörlüğe kayacak olan sistem, içinde bulunduğumuz parlamenter sistemdir.
Zaten bakıldığında bürokratik vesayetten 100 seneye yakındır kurtulamayan bu parlamenter sistemin içerisinde tüm vesayet odakları palazlanmış ve her ne kadar halk tarafından parlamento belirlenmiş olsa da bu parlamenter sistem bürokratik vesayet odaklarının birer esiri haline gelmiştir.
Bu esir alınma durumu parlamenter sistem krizinin hantallaşmasına ve Türkiye'nin demokratikleşmesi yolunda da karınca adımlarıyla ilerlemesine yol açmıştır ve vesayet odaklarının da seçilmişlerin üzerindeki etkisiyle halkın iradesi ancak göstermelik olarak yansıtılmıştır.
Türkiye'nin her on senede bir geçirmiş olduğu askeri darbeler ve daha sonra bürokratik tüm birimlere sızan paralel yapı seçilmişlerin içinde olduğu parlamenter sistemi tam manasıyla etkisi altına almış ve parlamentonun iş yapılabilirliğini ancak göstermelik kılarak bürokrasideki gücüyle seçilmişleri de istediği gibi hizaya getirmeye çalışmıştır ve bunda da başarılı olmuştur.
Bir kere başkanlık sistemi denilen mevzu parlamentoyu yani yasamayı ortadan kaldırmadığı gibi yasamanın temsiliyeti bakımından gücünü artıracaktır. Örneğin baraj başkanlık sistemine geçilmesiyle birlikte tamamen ortadan kalkacak ve halkın iradesi mümkün olduğunca meclise yansıyacak, yasamada halkın iradesi parlamentoya tecelli edecektir.
Bu başkanlık sisteminin özellikleri dışında yasamayı ve temsiliyeti güçlendirecek çok önemli bir unsurdur. Kısacası atanmışların seçilmişlerin önüne geçmesi ve anti-demokratik birçok uygulamanın rafa kalkması da söz konusudur.
Başkanlık sisteminde başkan doğrudan halk tarafından seçilecek ve seçilmesi için de meydanlarda siyasal vaatleri halka sunmakla mükellef olacak, bunu uygulayabilmek için de parlamento dışında yürütmeyi en iyi çalışabileceği kişilerle oluşturup yani işin ehlilerini yürütme yapıp bürokratik odaklara takılmadan uygulamaları hem ivedilikle hem de siyasal vaatlerini yerine getirme sorumluluğuyla yapacaktır.
Parlamento seçimleriyle başkanlık seçimleri aynı dönemde yapılabilir, farklı dönemlerde de olabilir. Türkiye gibi siyasal karnesi darbelerle dolu olan bir ülkede başkanlık sisteminin de en önemli özelliği olan istikrar müessesesi açısından aynı dönemde yapılması bana daha uygun gelmektedir.
Bu uygunluk başkanlık sisteminde dikkate alınabilecek bir şeydir. Çünkü bakıldığı zamanda başkanlık sistemi yasama ile yürütmeyi birbirinden bıçak gibi ayıran ve organik bağı hiçbir şekilde olmayan bir sistemdir. Yürütme başkanın belli konularda politikalarını hızla hayata geçirip geri kalan konularda da yasama faaliyeti kendi içinde halkın refahını sağlayacak kanunları yapacaktır. Başkanlık ve parlamento seçimlerinin bir arada yapılması da bu yürütme ile yasamanın uyum ve dengesi açısından büyük önem taşıyacaktır.
Başkan ile yasamanın uyumu özellikle bütçe konusunda çok önemlidir. Bu noktada organik bağı bulunmayan bu iki kurum uzlaşmaya ve yasamadan geçecek olan bütçenin başkan tarafından veto edilmemesi açısından diyaloğu artıran bir süreç olacaktır. Bu diyaloğun bürokratik mekanizmada değil de halkın seçtiği mekanizmada olacak olması da halkın temsil meşruiyetini ve geçen kanunların hepsinin de meşruiyetini artıran başka bir odaktır.
Başkanlık seçimleriyle beraber hükümetin doğrudan olarak kurulabilir olması da hız açısından başka bir faktördür. Bu hükümet krizlerini ve güvenoyu gibi uzunca süreçlere gerek duymadan reformları hayata geçirme açısından avantajdır. Bununla birlikte yasama ve yürütmenin de birbirinden ayrılması her iki kurumun kendi işlerine odaklanması manasına gelir ki uzun uzun pazarlıklar yapılan şimdiki sistem gibi krizlere yol açmaz.
Parlamenter sistemlerde yürütme ile yasamanın bir olması yasamanın özgür olmasının da önünü tıkayan bir süreçtir ve bu noktada yasama ile yürütmenin bir elde toplanması demokratik meşruiyet açısından da çok iyi sonuçlar doğurmayabilir. Yürütmede yasama üzerindeki baskısını artırınca Meclis'teki temsil oranına ilişkin bir kanunun geçmesi de zorlaşmaktadır. Başkanlık sisteminde ise bu iki erkin ayrılması yasamanın daha özgür hareket etmesine yürütmenin de yasama üzerindeki etkisinin kırılıp tamamen politikaları uygulamasına bir hız getirecektir.
Başkanlık sistemi başta da ifade ettiğim gibi asıl muhalefet açısından talep edilmesi gerekirken muhalefetin bu sistemi bilmeden isim tartışmalarıyla konuyu tartışmaya dahi açmaması son derece anlamsızdır.
Oy pusulasını çarşaf haline getiren ve binde birlik oy alan partiler bu sistem içerisinde kendisine yasamada yer bulacağı gibi seslerini ve fikirlerini de halkın her kesimine duyurması daha mümkün hale gelecektir.
Bununla birlikte marjinal partilerin de siyasete yönelip tüm sorunların çözümünü siyaset alanında çözülebileceğine inanmalarına vesile olacaktır.
Şuandaki sistem tek partinin yasamanın çoğunluğunu elinde bulundurması ve bu yasamadan seçilen yürütmenin olmasıyla birlikte yürütmenin yasama üzerindeki gücü fazla olup tekelleşmeye daha müsait olan bir sistemdir. Kısacası yasama ve yürütmenin tek elde toplandığı bu sistem yasama ile yürütmenin birbirinden bıçak gibi kesildiği başkanlık sistemine göre daha anti demokratik bir sistem olduğu kuşkusuzdur.
Bununla birlikte şuanda da var olan çift başlılık problemi de ortadan kalkacaktır. Halk tarafından Cumhurbaşkanı'nın seçilmesiyle birlikte ve Cumhurbaşkanı adaylarının seçilmek için siyasal söylemleri meydanlarda kullanmasının doğal bir şey olması münasebetiyle her iki seçilmiş kişi de halka karşı sorumludur ve bunun yasal düzenlemesi yapılmış değildir.
Bu da bakıldığı zaman bir çeşit krizlere yol açmaktadır ve bunu çözmek açısından sivil anayasa ile birlikte başkanlık sistemine geçiş çok daha mümkün olabileceği gibi demokrasi tarihimizde de çok büyük yol aldığımızı ortaya koyacaktır.
Tartışmalar açısından “Türk Tipi Başkanlık Sistemi” gibi bir söyleme karşı çıkmak da ayrı bir aşağılık kompleksinden başka bir şey değildir. Anglosakson kültürünü gelip bu topraklara dayatmak ya da Batı'daki başkanlık sistemi örneklerini gelip buraya monte etmek çok yapay olacağı gibi bu toprakların kültürüne ve çoğulculuğuna çok da uyan bir şey olmayacaktır.
Bakıldığında bu parlamenter sistemin bir çeşit ithal olması da bu parlamenter sistemi bürokrasinin gerisinde bırakması dışında ayrı bir sorun teşkil etmektedir.
Şöyle ki bu topraklar etnik, dinsel ve kültürel farklılıklarından dolayı “biz” duygusuna sahip topraklardır ama Kemalizm denilen resmi ideoloji bu toprakları “ben” haline getirip tek bir ideoloji etrafında baskıyla toplamıştır.
Onun içindir ki bu topraklarda “biz” duygusunu ve halkın tamamının iradesini yansıtabilmek başkanlık sistemin getirmiş olduğu meşruiyetlerle ve bu topraklardan çıkmış bir başkanlık sistemiyle mümkündür.
Başkanlık sistemini ana hatlarıyla bu şekilde özetlemek mümkün. Konu tartışıldıkça olgunlaşacak ve olgunlaşma safhalarında da tekrardan bu konuyu dilim döndüğünce anlatmaya devam edeceğim.
Bu konu kamuoyu tarafından öyle ya da böyle tartışılacaktır, tartışılmalıdır da. Çünkü hangi açıdan bakarsanız bakın bize en uygun model başkanlık sisteminden başka bir şey değildir.
Bu tartışmaları baştan reddetmek ve olayı saptırmakla birlikte bir sistem tartışmasını kişilere indirgemek muhalefetin savunmuş olduğu bu parlamenter sistemde dahi hiçbir zaman iktidara gelmesinin mümkün olmadığını da göstermektedir.