Türkiye, bilinen nedenler ile psikolojik savaş tekniklerinin çok iyi uygulanabildiği bir ülke konumunda. Bunun için de kamuoyu algı operasyonları ve dezenformasyonlar ile fikren ve zihnen bilgi kirliliğine açık, her söylenene koşulsuz inanmaya hazır, bilgi sahibi olmadan her konuda fikir sahibi olan fanatik bir toplum haline geldi.
Halk gözünün önünde cereyan eden olayları haklı veya haksız diye ayrıt etmeden, söyleyenin siyasi kimliği ile bağlantılı olarak, benim partim söylemiş veya yapmış ise doğrudur, yoksa yalandır, kumpastır diye inanacak, inanmaktan da öte ölümüne savunacak kadar fanatik ve ön yargılı bir hale geldik. Bu durum hiç arzu edilmemesine rağmen, bugün geldiğimiz durum ve içinde bulunduğumuz hal maalesef budur
Bunun içinde doğruyu bulmak adına, fanatik, körü körüne inanmak yerine siyasi ve toplumsal olayları tarafsız bir göz ile tahlil edip, incelemek bilgi sahibi olduktan sonra fikir sahibi olmak gerekiyor.
Siyasetin kaygan zemininde gelişen, geliştikçe de insanların çıkarlarına göre değişen, değiştikçe de karmaşık bir hal alan siyaset ortamında yaşananların ne olduğunu anlayabilmek için, geçmişte yaşanmış tecrübeler ile birlikte milli ve manevi bir bakış açısı ile dikkatlice izlemek, sonrasında da doğru mu? Yanlış mı olduğuna karar vermek en güzel olanıdır.
Mesela; Ankara'da “Ne vereceksin” ile başlayan ve İmargate skandalı çığ gibi büyüyor. Mansur Yavaş- Sinan Aygün ekseninde dönen, Rant mı? Rüşvet mi tartışmalarını ön yargılardan ve siyasi fanatizmden uzak duru bir halde çok iyi izlemenizi ve gözlemlemenizi öneriyorum. Çünkü bu olay, öyle sıradan, görmezden gelip geçiştirilecek bir olay değil. Siyaseten çok büyük gelişmelerin ön habercisi gibi duruyor.
Canı yanan, CHP tarafından cami avlusuna bırakılan Sinan Aygün'ün, bu işin peşini bırakmayacağı ve konuyu sonuna kadar götüreceğe benziyor. CHP, her ne kadar konu bizim için kapanmıştır, açıklaması ile parti olarak konunun dışında kalmaya çabalamasına rağmen, her geçen gün olayın merkezine kayıyor.
Mansur Yavaş destekçisi ve CHP'ye zarar gelmesin diye çırpınan fanatik bir grupta, “Bağırın, çağırın, linç edin, konuşturmayın.” propaganda tekniği ile konuyu kapatmaya çalışıyor. Ancak konu ile ilgili her gün yeni yeni iddialar peşin sıra geliyor.
Bu tartışmaların üzerine AVM karşıtlığı ile bilinen CHP'nin, partisinden olan Çankaya Belediyesi odaklı Çankaya'nın AVM'leri ile ilgili başlayan tartışmaların önümüzdeki günlerde gündemde bir hayli yer tutacağa benziyor.
Kanal İstanbul ile ilgili ise, ihale üzerine kalan İmamoğlu'nun direnci devam ediyor. Ancak ÇED raporuna hazırlanmış matbu dilekçeler ile yapılan itirazlar kamuoyunda beklenen desteği bulmadı. On altı milyonluk İstanbul'da yapılan itirazın yüz bin civarında kalması, istemezük cenahının canını bir hayli sıktı.
Bunun yanında, Kanal İstanbul tartışmaları ile Çanakkale'ye de Kanal yapılacağı dedikodularının başladığı bir zamanda, İmamoğlu'nun Babasının, Çanakkale Kanalın geçmesinin planlandığının iddia edildiği Gelibolu Belediye Başkanını ziyaret etmesi bölgede bir hayli dikkat çekti ve merak uyandırdı.
Kanal İstanbul konusun da en ilginç bomba iddia ise, Deşifre programda konuşan Prof. Dr. Ramazan Kağan Kurtoğlu'nun dört yıl önceden gündeme getirdiği, “Vatikan kaynakları bilgilerine göre Kanal İstanbul'un altında Tapınakçıların Fransa'dan kaçırdıkları hazinelerinden kalan 10 gemi altın olduğu” iddiasının tekrar gündeme gelmesi, olayın tuzu biberi oldu.
Çünkü defineciler bu haberden sonra ihaleyi, ÇED raporunu beklemeden ucundan kıyısından kazmaya başlarlar ise nur topu gibi bir “Kanal İstanbul' umuz” olur ise hiç şaşırmayın.
Her ne kadar algı operasyonları ve dezenformasyon ile gündem de “At izi ile it izi birbirine karıştırılmaya çalışılıyor.” ise, size izleri iyi takip etmenizi öneririm.
Bilhassa Ankara İmargate ve Kanal İstanbul'a dikkat...